yirmi iki; en sevdiğim renk

Start from the beginning
                                    

kütüphanenin deposuna girdiğimizde arkasına bile bakmadan kapıyı kilitledi ve evet, bu fazlasıyla seksi göstermişti onu. etrafta aynı kütüphane ortamını andıran, raflarda ve kolilerde duran kitaplar vardı. eğer kitap kokusundan fazlasıyla haz eden birisi iseniz bu oda tam olarak size göreydi, dolayısıyla gülümseyemeden duramadım etrafımı incelerken. minho da aynı gülümsemesi ile anlamsızca bana bakıyordu. "sever misin kitapları?"

"hm," diye mırıldandım hemen. yıllardır bu soruyu bekliyormuşum gibi anlatmaya başladım bir de. "polisiye romanlarını çok seviyorum. yanlış anlama, romantik tarzda yazılan şeyleri de seviyorum fakat dedektiflik falan bana daha çok uyuyor gibi. bir de şiir kitaplarını çok seviyorum, babam ben küçükken uyumadan önce masal yerine hep şiir okuyordu, o yüzden. "

nefes bile almadan sıraladığım cümlelerim karşısında şaşkın bakışlarıyla küçük bir kahkaha attı minho, ben de onunla birlikte gülmeye başladım. utanmıştım biraz ve, "pardon..." diye mırıldandım sessizce.

"hayır, bana sevdiğin şeylerden bahsetmen hoşuma gitti. başka neleri seviyorsun mesela?"

sorusunun altında yatan anlamı bir aptal bile anlayabilirdi, tatlı birisiydi. "seni, dememi mi bekliyorsun?"

"ben öyle bir şey demedim."

ellerimi teslim olmuş gibi kaldırıp arkamdaki minik masaya otururken gülümsedim, "tabii ya, demedin."

ben hâlâ gülmeye devam ederken minho, bir anda gülüşünü soldurup kaplumbağa kadar yavaş adımlarıyla yanıma, daha doğrusu tam önüme geldi ve yine vücut temasından kaçınmayıp üzerime doğru eğildi. açık konuşmam gerekirse eğer, hissedebiliyordum. tüm bedenini.

önce iki elini de her yerimde gezdirdi, parmak uçlarını boynuma sürtmeye başladı ve bu sonradan daha çok tırnaklarını batırmaya dönüştü. kendimi kaybetmek istemiyordum, gözlerim kapanmak için benimle mücadele ediyordu fakat ben, o bunları yaparken yüzünü incelemek istiyordum. gözlerine bakmak ve beni isteyip istemediğini anlamak istiyordum.

gerçi istediği gayet de ortadaydı. bunu, artık boynumda gezinen şeyin parmakları yerine dudağı olduğunda anlamıştım. ilk başta boynuma sakin öpücüklerini dizen minho, benim nefes seslerim hızlandığında daha da ileriye gitti ve dudakları arasındaki dokuyu ezip yalamaya başladı.

onu durdurmadım, şu an kendimi o kadar iyi hissediyordum ki ne yapmamı istese hemen onu onaylar ve yapardım.
hem heyecanlı hem de her gün bunu yapıyormuş gibi tecrübeli davranması beni daha da çıkmaza sokarken ellerimi ensesine götürüp onu kendime daha çok bastırdım.

hareketlerini hızlandırıp giderek çene hattıma doğru geldiğinde ne ara oturduğum masanın üzerinde kaydığımı anlamamıştım. belime tek kolunu dolayıp beni tekrardan eski konumuma getirince hareketlerine devam eden minho'ya da o an yükselmeden edemedim işte.

sürekli onaylayıcı mırıltılar çıkarmadan duramıyordum. giderek ortamın ısınması beni terletirken geri çekilip üzerimdeki ceketi çıkarmak istedim fakat minho bunu benim yerime yaptı ve aynı zamanda da kendi üzerindeki beyaz gömleğin ilk üç düğmesini açtı.

tekrardan elleri boynumu bulurken duraksadı biraz, yanakları kızarmıştı ve göğsü hızla inip kalkıyordu. ben de ondan farksızdım tabii, saçlarım dağılmıştı ve eminim ki boynum, ten rengim yerine mora boyanmıştı.

elleri hâlâ boynumdayken beni izledi bir süre, sonra "görmek ister misin?" dedi derin çıkan ses tonuyla. ben ona anlamsız bakışlarımla bakmaya devam ederken cebinden telefonunu çıkardı ve bana doğru tuttu. "gülümse."

ne olduğunu anlayamadan kameraya gülümsedim ve elimi de istemsizce barış işareti yapmıştım, bu sanırım günün en saçma şeyi olabilirdi.

aynı heyecan ve gülüşüyle telefonunu bana verdiğinde ekrandaki kendi fotoğrafıma baktım bir süre. boynum gerçekten de berbat haldeydi, dakikalarca orayı emmesi yüzünden bunun olacağını anlamam gerekirdi zaten.

tepki veremedim başta, o da resmen vermem için beni bekliyordu. şaşkınlığımı üzerimden atıp gözlerinin içine baktım ve utangaç çıkmaması için çaba sarf ettiğim ses tonumla konuştum. "mor gerçekten de en sevdiğim renk."

dediğim şey ile tatlı bir tebessüm sundu bana. ardından da uzun süredir yapmasını istediğim şeyi yaptı ve o dolgun dudaklarını, öpmesi için yanıp tutuşan dudaklarımla birleştirdi.

ve bu öpüşmeyi tüm bir öğle teneffüsü boyunca devam ettirdiğimizde, artık mor rengine dönüşen tek şey boynum değildi.

-

AAAAAAA

arkadaslar guncel okuyucu sayısı en fazla olan fıkım bu. BU YUZDEN COK GERILIYORUM HICBIR YAZDIGIM ICIME SINMIYOR YAHU

MESELA BU NE NE YAZDIM BE BEN OF BAYBAY.


poor or rich ✓Where stories live. Discover now