Bölüm 22- Yalanlar ve Planlar

7.4K 501 202
                                    

Bölümü okuduğunuz tarihi buraya yazmayı unutmayın!! ❤️
Oylarınız ve yorumlarınız çok önemli, onları da lütfen esirgemeyin.🥰

BÖLÜM 22– YALANLAR VE GERÇEKLER

LUCAS

Uyandığımda yatakta yalnızdım. Gözlerimi birkaç sefer kırpıştırdım. Karanlığa odaklanmam fazladan birkaç saniyemi aldı. Görüşüm netleşince etrafa kısaca göz attım. Odada Hera'dan iz yoktu. Uykunun verdiği ağırlık ve günlerdir beni kasıp kavuran yorgunlukla bir süre daha yatakta uzanarak soluklandım.

Doğrulup sırtımı yatağın başlığına dayadığımda dönüp saate göz attım. Sabahın dördüydü. Hera normalde de çok uyuyan bir kadın değildi ama beraber olduğumuz süreç içerisinde onun bu saatte kalkıp gittiğine hiç şahit olmamıştım.

Dün yaşadıkları ve tuhaf sessizliği, gergin bakışları beni endişelendiriyordu. Bir şey sakladığını biliyordum. Bana söylediklerinden, anlattıklarından çok daha fazlasının o güzel beynini yorduğunu biliyordum. Fakat onun ağzından bir şey almak imkansızdı. Bana bir daha aramızda sırlar olmayacağına dair söz verse bile bu imkansızdı.

Kolay kolay bir şey için bu kadar endişelenmeyeceğini bilecek kadar tanıyordum onu. Söylemediği şey her ne ise bir şekilde ucu ya bana ya da bir başkasına dokunuyordu. Ne olduğunu öğrenebileceğim tek bir kişi vardı. O kişinin Hera'ya bağlılık yemini ettiğini elbette biliyordum ancak benim de kendime has yöntemlerim vardı.

Yataktan kalkıp yerdeki boxerıma uzandım ve hızla bacaklarımdan geçirdim. Hera'nın odasından çıkıp evin içerisinde dolaşmaya başladım. Mutfakta demlenen kahvenin kokusunu alabiliyordum. Oraya doğru yöneldim ancak içeride yoktu. Koridora çıkıp en uçtaki spor salonuna doğru gittiğimde içeriden müzik sesinin geldiğini duydum.

Kapıyı yavaşça araladım. İlk önce hiçbir şey göremedim. Kapıyı biraz daha açıp içeriye adım attığımda görüş alanıma girdi. Sanki hayatı buna bağlıymış ve eğer o kum torbasını parçalamazsa ölecekmiş gibi kum torbasına saldırıyordu.

Neyin var, prenses?

Sana ne söyledi?

Kaşlarımı çatıp başımı iki yana salladım ve ona doğru ilerledim. Geldiğimi anlayarak durdu ve iki eliyle kum torbasını tutup soluklanmak için başını yasladı. Kıvırcık saçları terden yüzünün etrafına ve sırtına yapışmıştı. Duruşu her zamanki özgüveninden iz taşımıyordu.

Daha kırık döküktü.

Daha tereddütlü.

Hera gibi değildi. Benim Hera'm gibi değildi.

Arkasından yaklaşıp kollarımı beline doladım ve sırtını göğsüme çektim. Kolları aynı şekilde kollarıma dolandı ve göğsü aldığı nefeslerle inip kalkarken başını bana yasladı.

"Bu saatte kum torbasının canına okuyacak kadar ne derdin var, güzelim?"

Hera hafifçe kıkırdadı ve ruh halini belli etmemek için kollarımın arasında dönüp yüzünü göğsüme gömdü.

Ellerimi saçlarında gezdirip bir süre daha soluklanmasına izin verdim.

"Benim en büyük derdim sensin, sarışın. Başıma ne geldiyse senin yüzünden."

Esprili bir tonda söylemişti. Ancak ben altında yatan imayı hissetmiştim.

"Bundan şikayetçi gibisin. İstiyorsan gidebilirim," dedim kollarından sıyrılıp geriye doğru adım atarken.

GÜMÜŞ TAHT (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin