HİÇ DEĞİŞMEMİŞSİN ( 1)

6.4K 461 42
                                    


Dünya; Milyarlarca insanı içinde barındıracak ve her birini bir başına bırakacak kadar büyüktü. Milyarlarca insan içinde bir başıma olmak beni her zaman ürkütmüştü. Fakat, her ne kadar ürküyor olsam da güçlü olmak zorundaydım. Ben, Nazlı Güçlü. Her ne kadar soyadım güçlü olsa da bu hayatta bir başına ayakta kalmaya çalışan 26 yaşında, Fransa'da mimarlık diplomasını almaya sadece 3 aylık staj süresi kalan ve staj için Fransa'nın hızla yükselen mimarlık şirketlerinden biri olan TI DESING mimarlık şirketine, okulun tüm öğrencileri başvurmuşken şaşırtıcı bir şekilde başvurmadığım halde kabul edilen bir stajyer mimarım. 

Firma; 5 yıllık bir geçmişe sahip olmasına karşılık fazlasıyla hızlı ve büyük projelerde yer almıştı. Her bir proje ödüllü olarak sonuçlandırılmıştı. Tüm stajyer mimarların, mezun olmadan burada eğitim almak için can atacağı ve birçok mimarın bünyesinde yer almak isteyeceği disipline başarıya sahip bir firmaydı. Firmanın staj için beni seçtikleri haberi okul tarafından bana verildiğinde çok sevinmiş olsam bile  yaptığım araştırmalar sonucunda kurucusunun kim olduğunu öğrenmem, sevincimin öfkeye dönmesine neden olmuştu.  Çünkü firmanın sahibi ve kurucusu Taner Ilgaz'dı.

Taner Ilgaz; Seni dipsiz bir çukura çeken karanlık ve güvensiz bakışları, karşısındaki kadının aklını kaybetmesini sağlayacak kadar kaslı ve yakışıklı vücudu, her ne kadar soğuk olsa da keskin espri yeteneğine sahip olan bir adamdı. Mükemmel bir dost olabilirdi fakat kalpsiz adamın tekiydi. Onunla ilk karşılaşmam İstanbul'da okulumu tamamlamak için  Yılmaz Holding bünyesinde çalışırken gerçekleşmişti. O zamanlar 22 yaşında bile değildim ve hayatımda erkeklere hiç yer olmadığı bir dönemdi. 

Hayatta kaldığım yalnızlığın içinde hırçınlık, sertlik ve peşin laflı olmamdan dolayı pek sevildiğim söylenemezdi. insanların sevgisine dair tecrübelerim hep sert yoldan deneyimlediğimden benimde insanları sevdiğim pek söylenemezdi. Aslında şimdilerde de pek değiştiğim söylenemezdi. Yalnızlığımın getirdiği psikolojik durumdan dolayı hayatımda olan arkadaşlarıma, hayatıma partner olarak girmek isteyen erkeklere, kısacası insanlara o kadar kolay güvenmemek için elimden geldiğince bahaneler üretirdim. Fakat; Herkes için uyguladığım bu kural  Taner Ilgaz'da şaşırtıcı bir şekilde işe yaramamıştı. Bakışlarındaki güvensizlik her ne kadar insanın kalbini ürkütse de bana şaşırtıcı bir şekilde sanki uzansam elini tutacakmışım, kalbinin içine girecek ve yıllardır yaşadığım bu yalnızlığın bitirecekmiş gibi hissettirmişti. Her ne kadar bakışları karanlıkta olsa da o karanlığın, bir ışığa ihtiyacı olduğunu hissetmiştim. Yaşadığım anlık bir şeydi ve hiçbir anını tam  dört yıldır zihnimden silememiştim. Hatırlamak istemediğim kadar gurur kırıcı ve unutulamayacak kadar yakıcıydı.

Uzun yıllardır erkenden kalkıp bir saat koştuktan sonra güzelce bir duş alır ve okula giderdim. Günlük kahvemi genelde evimin küçük ama şirin olan balkonunda içmeyi tercih eder ve gün içinde gireceğim derslerin konularını gözden geçirirdim. Dersler genelde öğlen biterdi ve bende öğlenden sonrası için bir barda çalışırdım. Banka hesabımda zor durumda kalmayacağımı temin edercesine miktarda param vardı. Bu durum zengin falan olduğumu göstermiyordu. Bu hayatta babamdan kalacak şirketim ve  yüklü miktarda mirasım olmadığından bu hayatta her şey ile tek başıma yüzleşmek zorunda kalmıştım. Kontrollü bir hayat sürmek en önemli prensiplerimdendi. Para biriktirmek neredeyse en disiplinli olduğum ayrıntıydı. 

Yaşadığım ev iki odalı geniş ve ferah salonlu küçük sayılabilecek bir evdi ve konum olarak mükemmel bir yerdeydi. Eski yapı ve birçok tadilata ihtiyacı olmasına karşılık burada yaşamayı seviyordum. Evin sahibi, birkaç kere satmak istemişti fakat alıcısı olmadığından hala kiracısı ben ve ev arkadaşım Kate'ydi. Kate; Güney Afrikalı, hayatı hür ve uç noktada yaşayan, eğlence düşkünü olan bir karakterdi. Fakat dünya üzerinde tek dostum olduğu gerçeği ile neredeyse kardeşim gibiydi. Onun hikayesi Afrika'da evlatlık alındığı ailenin Amerika'ya taşınması ile başlıyordu.  Onu evlatlık alan aile, bir kaza geçirmiş ve bu kazada onu evlatlık alan annesini kaybetmişti. Onu evlatlık alan babası ise ikinci evliliğini yapıp bir de ikinci karısı hamile kalınca Kate, istenmeyen bir çocuk olmuştu. Kate burs kazanıp Fransa'ya geldiğinde kendi hikâyesini yazmaya karar vermiş ve bir daha babası ile hiç görüşmeme kararı almıştı. Burada hukuk okuyordu. Geleceğin cengaver avukatlarından olacağı da kesindi. Onun hikayesi oradan oraya savrulmak yerine, daha güçlü olmaktan geçiyordu. Mükemmel bir kadındı. Fakat aynı şeyi kalbi için söylemek imkansızdı. Aşk ve bağlılık kavramlarına oldukça karşıydı. Anne olmak, bir aile kurma hayali olan insanlara verdiği tek cevap,

KALBİMDE KALWhere stories live. Discover now