Tam da tahmin ettiği gibi içi doluydu.

Demek ki Minho buraya yeni gelmemişti.

Gözüne kestirdiği birkaç şeyi çekip tezgaha koyarken hem kendisi hem de yukarıda uyuyan alfa için yemek hazırlayacaktı. Açıkçası düğünden sonra nasıl devam edecekti, mühür olayı nasıl olacaktı hiç bilmiyor, düşündükçe de çıkmaza giriyordu.

Bu zamana kadar aralarında hiçbir şekilde mühür konusu geçmemişti, elbette birlikte olduğu zamanlar kızgınlığa girmişti fakat o günlerin lafını açmak yerine kendini eve kapatmıştı, Minho da ses etmemişti.

Minho'nun ne zaman kızgınlık geçirdiğini bilmiyordu, alfalar onların aksine üç ay arasında bir kere geçirdikleri için de şahit olmamıştı şu ana kadar. İç çekti bunlarla beraber. Şu birliktelik konusu ve doğaları gereği mühür denen şey canını sıkıyordu.

O düşüncelerine dalmış bir vaziyette salatayı hazırlarken arkasında hissettiği gölge ve beline sarılan kollarla gerçekliğe dönerek güldü. Minho çenesini, omeganın omuzuna yaslamış "Hoş geldin," diye mırıldanmıştı kısık sesiyle.

Kıkırdadı. "Hoş buldum, günaydın uykucu."

"Sipariş ederdik, neden uğraştın bu kadar?"

Gelen soru ile yavaşça kollarının arasında Minho'ya dönerek karnına vurmuş "İyi alıştın hazır yemeklere," demişti. Minho sırıttı. "Seninkiler kadar olmasalar da onlar da idare ediyorlar diyelim."

"Bak ya," diyen Jisung onun muzip tavrına karşı kendini tutamadan gülmüş ardından da Minho'nun çözdüğü kolları arasından çıkıp elindeki tabağı masaya bırakmıştı.

Kaşlarını kaldırdı. "Yemek yiyelim mi?"

"Yiyelim bakalım."

Beraber masaya yerleşmeleri ile beraber sohbet ede ede yemek yemeye başlamışlar, Jisung onu soru yağmuruna tutmuştu. "Ne zamandır buradasın?"

"Üç gündür sanırım. Burası artık daha cazip geliyor."

"Yaa. Peki annen bir şey demiyor mu?"

"Ne diyecek ki? O beni göndermeye dünden razı."

Bununla beraber kıkırdadılar. Jisung uzanıp kolasını doldurarak minik bir yudum almış ve arkasına yaslanmıştı. "Tatlısın."

Minho gülerek kaşlarını kaldırdı. "Bu nereden çıktı aniden Ji?"

"Hiç," dedi omuz silkerek. "Öyle, söyleyesim geldi." Ardından da kafasını çevirip karanlık bahçeye bakmıştı. "Beni eve sen bırakır mısın bugün?"

Minho sessiz kafasını salladı. Gerçi burada beraber de kalabilirlerdi, yine de bunu söylemeyip sessiz olmayı tercih etmişti.

Yemeğini bitiren alfa bir süre sonra ayağa kalkan ilk kişi olurken Jisung, dudaklarına konan dudakları beklemiyordu. Eli, masanın üstünde donakalırken Minho usul bir sesle "Ellerine sağlık," diyerek gülümsemiş ve doğrulmuştu.

Ellerini kaldırdı. "Bunları yıkayıp geliyorum, tatlılar benden."

Omega gülümsedi. "Sen ne dersen."

O uzaklaşırken bulaşıkları toplamak için ayağa kalkmış, Minho ise kendini banyoya atmıştı. Aynadan kendi ile göz göze gelirken alnına vurdu. "Hayır ya!"

Cebinden telefonunu çıkararak tarihe baktı. Jisung'a sürekli bu kadar yakın hissetmesinin, olur olmadık anlarda aklına gelen uygunsuz sahnelerin tek bir açıklaması vardı.

Kızgınlık dönemine girmek üzereydi.

Tarih de bunu kanıtlıyordu.

"Birazcık kendi hayatına odaklan aptal," diyerek telefonunu cebine attı ve soğuk suyu açarak yüzüne vurmaya başladı. Şirket ve ders derken günleri birbirine karışmıştı.

star lost, minsung ✓Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz