Bölüm 24 'Mecruh'

44K 2.8K 964
                                    

Kendiliğinden gelişen olaylar zincirlemesi, kalbinden midene doğru keleblerin uçmasını sağlayabilir miydi?

Bugüne kadar bende bunun cevabı sanırım yoktu.

O, öyle bir adamdı ki gözlerimi kör, dilimi lal, kulaklarımı sağır bırakıyordu. Ve işin garip yanı bu engelleri yine kendi toparlıyordu.

Ne demişti öyle?

'Adının yanına soyadımı eklemeyi unuttu.'

Bu adam kalbe zarardı. Mantığa zarardı. Hiçbir kalıba girememeye yemin etmiş, iflahımı kurutmaya söz vermişti.

Hemen karşımda duran, adının Taner olduğunu öğrendim adam Cihangir'in söylediklerine karşılık bir an afalamış ve muhtemelen utanmıştı.

"Öyle mi..?" Ne diyeceğini bilememiş gibi gözlerini kaçırmış ve kem küm ederek cümlesini zar zor tamamlamıştı.
"Parmağında yüzük olmayınca... Yani... Ben gitsem iyi olacak sanırım, size iyi günler."

Bizim ters yönümüzü doğru alelacele yürümeye başladığında, ben hala az önce ki cümlenin etkisinden sıyrılamamıştım.

Mavi gözlerimi ona çevirdiğimde, o bana değil de pür dikkat Taner'e bakıyordu.

"Bu da ne demek şimdi, neden böyle bir şey söyledin?"
Şaşkın sesimle beraber, bana yandan bir bakış atmıştı.

"Adam sana yürüyordu."

Tek kaşım havalandı, insanlar birilerini beğenirse eğer böyle durumlar söz konusu olabilirdi. Kaldı ki adam beni rahatsız edecek bir şey yapmamıştı.

"Yani?"

Bu rahat tavrıma karşılık yüzünü buruşturdu.
Ve kucağımda ki bebeğe anlamsız bakışlar attı.

"Yanisi şu, öyle tanımadığı etmediği her kadına iş atamaz... Hele sana, hiç!"

Dudaklarım kıvrılacak gibi olsa da buna mani olmuştum.

"Yine de soyadlarımızın ortak olduğunu söylememeliydin."
Resmen evliyiz demişti ve yetmezmiş gibi ona şu an karşı çıkıyor oluşuma sinirleniyordu. Gönül işleri konusunda kesinlikle geri kafalıydı!

"Henüz ortak değil neticede..."
Kaşlarını çattı ve yüzüme keskin bakışlarını sabitledi.
"Ayrıca bana kim olduğu belli ol ayan bir adamı savunmaya devam edersen iyice fıttıracağım."

Boşta olan elimle dudaklarıma hayali bir fermuar çektiğimde onun odak noktası bu sefer sadece kucağımda ki bebekti.

"Bu küçük adam da kim?"

Bilmiyorum dercesine dudak büzdüğümde, anlamamış olacak ki tip tip yüzüme baktı.

"Sizin üst komşunuz birkaç saatliğine Nil'e bırakmış. O da bakamayınca bu yakışıklı bana kaldı."

Sanki ondan bahsettiğimizi anlamış gibi gülümsemiş ve ağzındaki parmağını çıkarak Cihangir'e doğrultmuştu.

Cihangir, önce uzattığı parmağına bakmış ve hiç beklemeden bana doğru atılıp kucağımdan almıştı.

"O zaman bu küçük adamla benim misafirim oluyorsunuz."

O beni beklemeden önden önden yürümeye başladığında bende hemen bir adım arkalarından ilerliyordum.
Asansöre bindiğimizde, az önce aynada kendimi süzdüğüm gibi bu seferde kucağında ki bebekle bana bambaşka hissettiren Cihangir'de dolaştırmıştım gözlerimi.

Fabrikatörün KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin