Bölüm 2

228 26 133
                                    

"İnsanlar ateşi hep yıkım, yakıcılıkla ilişkilendirirlerdi. Ancak ateşten de hayatın doğduğunu çok az kişi görürdü."

Henry, elinde soğuk bir bira uzun bar sandalyesine yaslandığında arkadaşının anlattığı hikayeye dikkatini vermeye çalışıyordu ama hemen yanında oturan ve sıcaklığını buram buram hissettiren Chris, kendisine hiç de yardımcı olmuyordu.

Chris de her ne kadar bir şekilde saklamayı becerse de Henry gibi hissediyordu. Adamın ağzı sürekli kuruyor ve sıcakladığını hissediyordu. Devamlı ağzına götürüp garsona yenilettiği soğuk birası da açıkçası artık kendisini kesmiyordu. Henry'nin bir arkadaşı, kız arkadaşıyla yaşadıkları sıkıntılarını anlatırken tek düşünebildiği yanındaki kendinden iri, yakışıklı, can alıcı adamdı.

"Şu kız seni mi kesiyor bana mı öyle geliyor?" diye sordu, Henry'nin diğer arkadaşı Nick, konuşmaya devam eden Ben'i keserek. Ben bir an dudak kıvırsa da Nick, onu umursamadı ve karşı masada oturan esmer kadını işaret etti.

"Kimi kesiyor?" diye sordu, gece boyunca çok az konuşmuş olan Kennedy, merakla söze girerken. Ancak her halinden belliydi ki güzel kadın, Henry'i gözüne kestirmişti bir kere.

"Kim olacak?" dedi Nick, çok açık bir gerçeği açıklamaya çalışır gibi. "Henry'i tabi ki de! Şu an masada ondan yakışıklısı mı var?" diye devam etti, ancak sonra duraksadı. "Gerçi Chris'e de haksızlık etmeyelim. Bir nedeni var da adamlar film yıldızları!" diye eklediğinde Chris'in yanakları hafifçe pembeleşti. Göz ucuyla Henry'e baktığında Henry'nin hafif bir utangaçlıkla kadına bakarak gülümsediğini gördü.

Chris, derin bir nefes alarak birasını kafasına dikti. Yok... Kadın-erkek-non binary fark etmeksizin herkes yanındaki bu büyüleyici adama düşüyordu -haklı olarak- ve adam belki hemcinslerine ilgi duymuyordu? Chris, Henry'nin arkadaşları kendi aralarında dalga geçerlerken bir anda ayağa kalktı. Oturmak istemiyordu ve şu anda bu ortam onu boğmuştu.

Henry'nin arkadaşları Chris'in ayaklandığını, kendi aralarında şakalaşmaktan fark etmediler ancak Henry'nin bakışları anında rahatsız Chris'i buldu. Adamın kaşları çatılırken ayaklanmak için sandalyesini itmişti ki Chris, ufak bir el haraketiyle onu durdurdu.

"Bir sigara içip geleceğim." dediğinde Henry de ona geleceğini söylemek için ağzını açtı ama Chris, onun bir şey demesine izin vermeden hızla uzaklaştı.

Henry, işaret parmağı havada, ağzı aralanmış, Chris'in arkasından gözlerini kırpıştırarak bakakalmıştı.

Ne olmuştu şimdi?

Henry, adamın rahatsız ve stres olduğunu anlamıştı, anlamasına ama nedenini bir türlü çözemiyordu. Düşünceleri ile boğuştuğu sırada Chris'in kalktığı boş sandalyeye çöken kadını fark etmedi.

O sırada dışarı çıkmış, soluklanan Chris yağmura yakalanmıştı. Ancak o an saç tellerine değen damlalar önemli değildi. O an havanın soğuk olması önemli değildi. Düşünceleri birer fare misali kendisini kemirirken tek yapabildiği zehirli dumanı akciğerlerine göre çekmekti.

On beş dakika durdu ve düşündü, Henry kendisiyle ilgilenmek zorunda değildi. Chris, içeri girecek ve sadece eğlenmeye bakacaktı. Evet... Kendisini daha fazla yiyip bitirmek istemiyordu. 

"İyi misin?" diye sordu arkasından gelen yoğun İngiliz aksanlı bir ses. Chris, hızlanmaya başlayan kalbini görmezden gelerek arkasına baktı. Henry, heybeti bedeniyle kendisine bir bira uzatıyordu. Chris, gülümseyerek birayı aldı.

"Neden iyi olmayayım ki?" dediğinde sesinin biraz incelmesine engel olamadı. Henry, inanmayan gözlerini Chris'in üzerinde gezdiriş olsa da yorum yapmadı ve elini davetkar bir şekilde uzattı.

Chasing Stars | ChrisxHenryWhere stories live. Discover now