1.4

325 27 50
                                    

diğer bölümün sonunu küçücük değiştirdim, oraya bakmadan buraya geçmeyin.
...

Taeyong'dan

Yuta'nın beti benzi atınca daha fazla dayanamamış, telefonu elinden çektiğim gibi hoparlöre almıştım. Patron denilen kuyruğu kıstırılmış fareydi arayan.

"Daha yeni dediğin her şeyi bana tekrarla."

"Sen-"

"Tekrarla dedim!" sesim yükseldiğinde telefonun karşısındaki ses titredi sonra da anlamsız bir cesaretle doldu.

"O sürtük sevgilin biraz daha buraya gelmezse arkadaşının onun yerine de bakacağını söyledim. Ya gelir ya da-" gülmeye başladım. O daha yeni ne demişti?

"Kiminle konuştuğunu unuttun sanırım. Hatırlatmamı ister misin?"

"İsteriz Lee." duyduğum sesle ne olduğunu anladım. Geçen dizinden vurduğum, üstüne çöpe attırdığım çöp parçasıydı.

"Yine sen ha?"

"Dizimin bedelini ödemeden yanındakiyle mutlu mutlu yaşayacağını mı sandın Lee? Gerçi çok güzelmiş. Ben olsam onu zevkt-"

"Daha fazla konuşursan o kurşun başına isabet edecek."

"İşte bu tam olarak istediğim. İlk davranan kim olacak meraklıyım. Şunu söylemeliyim ki seni çekip vurmak benim için hiç eğlenceli değil. Bir öncekinde sağ kolundu, şimdi sevgilinde sıra." telefon yüzüme kapandığında yanımda bana korkulu gözlerle bakan sevgilime döndüm. Pis işlerime çabuk karıştırmıştım onu. Her şeyi mahvedecektim.

"Sorun yok." bana söylendiğinde başımı iki yana salladım.

"Var Yuta." ellerini yüzüme yerleştirdi, gözlerine beni sabitledi.

"İçinde ikimizin de olduğu ilk sorunumuz o zaman Lee. Birlikte hallederiz." gülümsedim. Yanımdaydı evet. Ama ona bir şey olursa sebebi de bendim. Bununla yaşayabilir miydim?

...

Yuta'dan

Taeyong..

Taeyong.

Korkuyordu.

"Benim yüzümden sana bir şey olursa-"

"Bunlar senin yüzünden değil."

Defalarca tekrarladık bu diyaloğu. Transtaymış gibi araba kullanıyor, siniri yüzünden okunuyordu. Şoka girmişti resmen. Lee Taeyong, bu durumlara fazlasıyla alışıktı. Ve soğukkanlılığıyla biliniyordu. Benim yüzümden bu halde olmamalıydı. Burada bana düşen onu kendine getirmekti, ben de yaptım.

"Arabayı durdur."

"Ned-"

"Durdur." dediğimi yapar yapmaz dudaklarına yapışmış, onu derin bir öpücüğün içine çekmiştim. Kısa süre sonra kendine gelmiş, elimde tuttuğum kontrolü kolayca almıştı.

"Çok fenasın." gülerken söylendiğinde yüzüme hücum eden ısıyı saklamaya çalıştım. Hızla yüzü ciddileşirken aradığım Taeyong'u bulmuştum.

"Youngho'yu ara, evin deposuna gelsin. Kun'u da." hızla başımı salladım.

...

Yaklaşık yarım saat sonra herkes depodaydı. Taeyong, Ten'i almaları için adamlarını göndermişti. İstedikleri Ten değildi bu yüzden almaları kolay olacaktı.

heavenly - yutaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin