02

4 1 0
                                    

Ertesi gün öğlen olmadan kışladaydık. Kapıda dünkünden çok daha kalabalık heyecanlı bir grup vardı. Kaçımızın gemiye alınacağını bilmiyordum ve bu hayatta hiç sevmediğim bir şey varsa o da bilmemekti.

Kaçımız yaşamaya değer bulunacaktık? Kontenjan kaç kişilikti? 50? 100? 200? 500 olabilir miydi? Kaç kişi benim gibi gemiye alınmama ihtimali olduğu halde kendince bir sebepten buradaydı? Bizim gibi ayrılacak kardeş ya da eşler var mıydı?

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Kaçımız yaşamaya değer bulunacaktık? Kontenjan kaç kişilikti? 50? 100? 200? 500 olabilir miydi? Kaç kişi benim gibi gemiye alınmama ihtimali olduğu halde kendince bir sebepten buradaydı? Bizim gibi ayrılacak kardeş ya da eşler var mıydı?

Hepsinden önemli soru Mirsat seçilir ve ben seçilmezsem gitmekten vazgeçmesini nasıl engelleyeceğimdi. Vazgeçeceğini biliyordum. Ben vazgeçerdim. Hava koyu gri bulutlatla kararırken Mirsat oturduğu yerden kalkıp:

--'Ben tuvalete gidiyorum gelen var mı?' dedi bize bakarak. Birkaç kişinin etraftaki binalara girip çıktığını görmüştüm ama aklıma bu en insani ihtiyaç gelmemişti bile. Kafamdaki sorular başka bir düşünceye yer bırakmayacak kadar meşgul ediyordu beni.

Onu nasıl ikna edebileceğimi bulamıyordum. Bir sonraki gemiyle geleceğimi söylesem inanmazdı çünkü başka bir gemi olup olmayacağını hiç kimse bilmiyordu. Bundan önceki iki gemi için de son denmişti ama nasıl güvenebilirdi ki?

Emre gitmesi gerektiğini söyleyip kardeşimle insanlar arasından dikkatle geçerek uzaklaşırken tam istediğim gibi Olcay ve Eren'le yalnız kalmıştım. Onlar beni anlardı. Kollarına hafifçe vurup bana bakmalarını sağladım ve:

--'Olcay, Eren, beni dinleyin. Sizin kabul edilip benim edilmeme ihtimalim çok büyük. Eğer öyle olursa Mirsat gitmeyebilir. Onu tanıyorsunuz.' dedim beş saniyede bir kardeşimin gittiği yönü kontrol ederek. Eren de aynı yöne bir bakış atıp:

--'Abla..' dediği anda elimi kaldırıp sözünü kestim. Her kelimeye vurgu yaparak:

--'Ne olursa olsun çıkmasına engel olun.' dedim gözlerinin içine bakarak. Beni yıllardır tanıyorlardı. Böyle konuştuğumda gerçekten ciddi olduğumu bilirdiler.

Birbirlerine kaygı dolu bakışlarla bakıp bana döndüklerinde Mirsatların girdiği binaya yine baktım.

--'Bana söz verin.' diye kararlılıkla söz istediğimde başlarını sallayarak onay verdiler çaresiz. Bunun onlarında içine sinmediğini biliyordum ama benim için bir şey yapılamazdı. Haklı olduğumu da anlamıştılar.

--'Söz abla.' dediler senkronize bir şekilde aynı anda. İçim rahatlamıştı.

En azından kardeşimi tutacak ve dünyada ölmesine engel olacaklardı. Tutabilmelerini umuyordum.

Mirsat ve Emre gelince zaten konuşmayan üçümüz birbirimizle göz teması kurmayı bile bıraktık. Sanki birbirimizin gözünün içine baksak bir anda bu sırrı daha fazla saklayamayacağımıza karar verip dökülecektik.

--'Biraz sonra isimleri okuyacaklarmış.' diyen kardeşime umudum varmış gibi otuz iki diş gülümserken o listede adı olması için dua ediyordum.

Nar-9Where stories live. Discover now