7- mariposa

1K 116 498
                                    

Hayatımda kaç kez kaçtım kendimden ve kaç kez yakalandım yine kendime, sayamam

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hayatımda kaç kez kaçtım kendimden ve kaç kez yakalandım yine kendime, sayamam. Zaten hayat bu, hep bir şeylerden kaçar herkes. Ertelediğimiz işlerden, sözgelimi kulak arkası sözlerden, hayaletlerden, gölgelerden, yanlışlardan ve kaçıklardan. Belki ben en çok yanlışlarımdan. Çünkü biliyorum ki ben en çok yenileceğim mevzulardan kaçarım.

Bu sefer gölgemden kaçamadım ama. Beni yanlışa sürükleyip, aklımdaki o imajdan sınır dışı edecek tüm olaylara kapımı açtım. Ben bu ahşap turuncu kapının arkasında birini tanıdım.
Choi Soobin, yirmi dört yaşında aklı hovarda, biraz serseri. Görünüşünden, kelimelerinden ve cümlelerinden tamamen farklı biri. Üç yaşında bir kız çocuğunun babası. Az önce, tam on beş dakika önce öyle birden deyiverince ben de kaçamadım işte ondan.

Eliyle oyuncak beyaz güvercini sıkı sıkı göğsüne yapıştırmış, omuzlarına simsiyah küt saçları düşmüş bir kız çocuğu; Soobin gibi bembeyaz teni ve yine Soobin gibi simsiyah gözlerinin kaçamak bakışları ardında ben vardım. Çaprazımda renkli yamalı bir koltuğa oturmuş, dudaklarını sımsıkı birbirine bastırarak heyecanlı bir şekilde karşısındaki çokta büyük olmayan televizyona bakarken, içinde olduğumuz odada varlığımı hissediyordu ama ben tam karşısındaki koltukta diken üstünde otururken, kendimi buraya ait hissetmiyordum. Varlığım yanlıştı ve zamansızdı.

Soobin, üstünü değiştirmek için girdiği odadan basit bir tişört ve eşofmanla çıkmıştı. Küçük kızın elinde siyah çerçeveli bir gözlükle ona doğru koşmasıyla adımları yine geri gitti. Evde lens takmıyormuş çünkü küçük kızı gözlüklerine alışkınmış. Her eve geldiğinde ilk yaptığı şey lenslerini çıkartmakmış. Tüm bunları banyo kapısının ardında, bana yüksek sesle söyledi. Her şey çok normalmiş gibi ve bende buna alışıkmışım gibi.
Sonra banyodan çıktı, mavi desenli beyaz bir çay fincanında melisayı elime tutuşturdu. Evinde şeker bulundurmadığı için içine agave şurubu eklediğini, bu yüzden çayın yeterince tatlı olduğunu söyledi. Evi sıcaktı, elime verdiği çay çok daha sıcaktı. Soobin aslında her zaman sıcaktı, kanımı kaynatırdı ve ben buna rağmen soğuk soğuk terlerdim. Karşımda üç yaşında bir kız çocuğunun sahibine bakmak beni artık dehşete düşürürdü. On beş derece bir evde bile artık üşürdüm.

Benim ona rest çekmem, onun bana rest çekmesi sanki dakikalar önce yaşanmamış gibi, sanki dakikalar önce birbirimize adı sanı olmayan bir ayrılık yaşatmamışız gibi yaklaşık on metrekare bir alanda dip dibe oturduk onunla. Yüzünde gayrimeşru bir ifşanın mahcupluğunu görür gibi olduğumda aklıma tek isim geldi; BEOMGYU.
Beomgyu'nun bir okul günü beni yakaladığını sanmam ve bunun için gidip Soobin'e hesap sormanın saçmalığına gülmek istiyordum. Hiçbir şey aslında düşündüğüm gibi değildi, Beomgyu beni bilmiyordu, gölgem sandığım aslında tanımadığım bir yabancıdan bahsediyordu. Soobin ise bunu biliyordu.

Soobin bu sefer bana çay almak yerine, kendi elleriyle bir fincan melisa demledi. Yeşil ve kiremit rengi hakimli küçük mutfakta, sırtı bana dönük elinde ona yakışmayan bir beyaz demlik vardı. Kapı eşiğinde dikilmiştim, sırtım soğuk menteşeye dayalı ve ellerim göğsümde, ellerim göğsümde çünkü ordan çıkmaya çalışan çırpınıp duran bir şey var. Adı sanı yok, ismi heyecan değil çünkü tek kelimeyle alabora olacak bir okyanusta tek başına boş, öylece kürekle çırpınıyor. Bu yüzden ellerim göğsümde sıkı sıkı bağlı ve Soobin'e çaktırmıyorum. Arkası dönük benimle konuşuyor. Üç sene önce, yirmi bir yaşına bastığı gün baba olmuş. Tabii bunu söylerken o dört harflik kelimeyi dile getirmedi. Baba kelimesinden hoşlanmıyor bence. "Elime bir çocuk verdi, benim çocuğummuş." dedi. Sevgilisi değil, arkadaşı değil, hiç tanımadığı bir gecelik bir kadın ona bir çocuk vermiş. Kendi de yirmisinde. Evli değiller, bir şey değiller. Kafası o kadar yerinde değilmiş ki kızı bile zar zor hatırlamış ama işte Soobin'inmiş. Evli olmadıkları için velayet durumları yok ama anlattığı kadarıyla heavy metalci, yirmi üçünde deli dolu bir kız'dan bir kız evladı olması çok da sağlıklı değilmiş. Yine de küçük kız ayda sadece bir hafta Soobin'de kalıyor. Soobin ise bu cümleyi söylerken o gece ilk kez bu kadar üzgün duruyordu.

mokita gösterisinin yıldızı -yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin