Bölüm 32, Savaş Tanrısının Gözyaşları (Part 2)

Start from the beginning
                                    

Yedi asır. Siktir.

"Belki de," dedi Tara sandalyesine iyice yaslanarak. "Ama yanımıza gelmen de bir o kadar sürdü. Yoksa benden hala korkuyor musun?"

Sophia gülümsese de dişleri sıkılıydı. "Hayır elbette. Tarihin en iyi halası olduğun söylenemez ama daha kötülerinin de olduğunu duymuştum."

Rae yanıma oturduğunda dirseklerimi masaya koydum. "Artemis'in kızı mısın sen?"

Başını iki yana salladı. "Daha iyisi, Apollon'un." Nefesimin nasıl kesildiğini görünce devam etti. "Üzülme o puşttan ben de senin kadar nefret ediyorum, annemi öldürdü."

O eski hikayeyi hatırlar gibiydim. Apollon'un ona ihanet eden kadını diri diri yakması, ona ihanet haberini getiren karganın bembeyaz tüylerinin çıkan alevlerle kararması. Bu korkunçtu ama gerçekti işte. Kadın ölmeden önce Apollon'un karnından çıkarttığı çocuklardan biri Sophia olmalıydı.

Rae dizlerini benimkilere dayadığında ısındığımı hissettim.

Sophia Tara'nın yanındaki boş yere fazla gürültülü bir şekilde oturdu. "Size yardım etmek isterdim ama gördüğünüz üzere hiç boş vaktim yok. Özellikle karşımda bir taklitçi otururken bunu yapmaya da niyetim yok." Eliyle beni gösterdi. "Doğru düzgün tanıştırılmamış olsak da Mara'nın ne yapabildiğini çok iyi biliyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse Sabra'yı karşınıza almanız pek iyi olmamış. Onunla ilgili neye şahitlik ettiyse artık tüm Olymposlular bunu biliyor."

Yutkunmakta zorluk çektiğim için biramdan bir yudum daha almak zorunda kaldım.

Tara eliyle masaya vurdu. "Senden bunu yapmanı rica etmiyoruz, başka bir seçeneğin yok."

Rae sakince masayı süzdü. "Bir daha bana hatırlat da arsız ölümlü, Tara'yı hiçbir görüşmemize götürmeyelim." Dilini alt dudağında gezdirdi. "Zihnine girmek ya da sana yapmak istemediğin bir şeyi yaptırmak istemiyorum Sophia. Sadece makul olmana ve bize yardım etmene ihtiyacımız var."

Sophia'nın dudakları titredi. "Beni en son gördüğünde öldürmeye çalıştın," dedi doğrudan Tara'ya bakarak. "Ben sana ne yaptım?"

İçerisi giderek ısınıyordu, tuniğimin yakasını çekiştirdim.

Tara suratını buruşturdu. "Tapınağımda afyon ayini yaptın!" Bağırışı o kadar yüksekti ki arka masalardaki kafalardan birkaçı dönüp bize baktı. Tara sesini kısarak, "Çalıştım ama öldürmedim sonuçta," diye devam etti sanki yaptığını hafifletecek bir neden sunmuş gibi.

Sophia kollarını göğsünde birleştirdi, dudaklarını büktü. "Eğlenmeyeceksen sonsuz yaşamın ne önemi var ki?" Masadaki biralarda gözleri gezindi, bir çeşit kırmızı bir bitkiyle renklendirdiği dudakları büzüldü. "Burada insanları mutlu ederek iyileştiriyorum. Tek amacım onları eğlendirmek ve iyileştirmek. İlla elime bir hançer alıp insanların göğüslerini mi deşmemi istiyorsun?"

Rae sakinliğini koruyarak, "Yardımın karşılığında bizden ne istiyorsun?" diye sordu.

Sophia bir süre durup düşündü, en sonunda keyifle güldü. "Sizden değil," derken gözleri Tara'ya döndü. "Ondan istiyorum."

Tara'nın karşı çıkacağını düşünsem de öyle olmadı. Sıkılı dişlerinin arasından ona, "Ne istiyorsun?" diye sordu.

"Bana mutlu olduğun bir anıyı anlat," dedi Sophia. "Eğlendiğin, hayatında hiçbir zaman bir daha gerçekleşmeyeceğine emin olduğun bir an ver bana. Sonra da ben Mara'ya hastalığı nasıl iyileştireceğini göstereyim." Tara tereddüt etti, Sophia bu tereddüdünü dikkatli gözleriyle yakaladı. "Son derece adil, bunu sen de biliyorsun. Bir iyiliğe karşılık bir bedel, biz tanrılar bunu çok severiz."

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now