1.3- I've lost myself

Start from the beginning
                                    

Bir süre birbirlerinin gözlerine baktılar, sessizce birbirlerini ikna etmeye çalıştılar. Louis öylece beklerken aklındaki düşüncesi de sabitti ama onun aksine Harry bir yandan tek girmesine izin verip veremeyeceğini kafasında tartmakla meşguldü.

Harry'nin aklında iki soru işareti olduğu için kazanan bu sefer Louis olmuştu. Harry ellerini omuzlarından çekerken kendininkileri de düşürdü, bir sorun çıkmayacağını umarak bir adım geri giderek ona yol açtı.

"Teşekkür ederim."

"Yardıma ihtiyacın olduğu her anda." diye hatırlattı Harry kendisini. "Mesela, eşofmanını çıkaramazsan onu kesmeye kalkma, sadece bana seslen. Lütfen."

"Pekâlâ."

Louis, odadan çıkıp banyoya adımlandığında Harry de iç çekerek dolaplara yürüyerek onun banyodan çıktıktan sonra hazır olarak giyebilmesi için kıyafet aramak istemişti. Çekmecelere doğru yürüyüp ilk önce iç çamaşırı ve şort çıkarttı, daha sonra bir tişört bulmak için dolaba yöneldi.

Dolabı açar açmaz kendisini karşılayan dağınıklığa gözlerini devirip askıdan düşmüş bir tişörtü eline almıştı ki, bu sayede onu kaldırır kaldırmaz ortaya çıkıp gözüne çarpan beyaz pakete kaşlarını çattı.

Elini uzatıp aldığında, düşündüğü şey olduğunu anlaması pek uzun sürmedi. Çünkü bu yür şeyler kendisine de yabancı değildi; Louis'yle bir ilişki içindeyken arada sırada bunun çeşitlerini kendince masum amaçlar için denemiş olsa da onunla birlikte değilken tamamen bir bağımlı haline gelmişti. Bundan kimsenin haberi yoktu ama ağır doz uyuşturucudan hastanelere düştüğü, neredeyse ölümün eşiğinden döndüğü çok olmuştu.

Uzun uğraşlar sonunda her açıdan tamamen sağlıklı olduğu bir dönemde, o günleri hatırlamak bile istemezken bunları vücuduna asla almayacak bir insan olan Louis'nin de aynı yola girmesini istemiyordu. Bu yüzden korkmadan edememişti. Belki alıp hiç kullanmamıştı, belki bir kere kullanıp kenara atmıştı, belki çoktan bir bağımlı haline gelmişti; ne olursa olsun, hiçbir şekilde onun evinde bunlardan bulmak istemiyordu ve ne olduğunu öğrenmesi lazımdı.

Bu yüzden, elindeki paketi masanın üzerine bıraktıktan sonra odadan çıktı, banyoya doğru ilerlerken "Louis!" diye seslendi. "Louis, duşa girdin mi?"

"Hayır, girebilirsin."

Harry kapıyı açarak içeri girdiğinde Louis dolapları karıştırmayı bırakarak ona dönmüştü. Üzerinde tişörtü yoktu ama bunu önemsiyormuş gibi durmuyordu. Aksine yüzüzünde telaşlı bir ifade vardı ve bu Harry'yi ayrı germişti.

"Tıraş bıçaklarının nerede olduğunu biliyor musun?"

"Sonuncuyu dün ben kullandım, bitti."

"Uzun zamandır tıraş olmuyorum, bana bıçak lazım."

"Tamam, sonra alırız."

"Şu an lazım."

"Sakalın bence o kadar da büyük bir sorun değil, alıp gelirim sonra."

"Sakal falan istemiyorum, tıraş bıçağı istiyorum. Ben alıp geleceğim."

"Louis," Omzundan tutarak yanından geçmeye çalışan çocuğu durdurarak kendisine bakmasını sağladı. "Sana yakışıyor, bu kadar endişelenmene gerek yok... Birazdan almaya çıkarım, sen duşunu al."

"Anlamıyorsun, bir haftadır tıraş olmuyorum ve pis hissediyorum."

Anlamıyorsun, eskiden sakallarım vardı ve şu an ona benzediğimi anlamıyorsun.

Uzun saçlar ve pürüzsüz ten, onunla aramdaki yapabildiğim tek fark olmalı, tamamen o olamam, anlamıyorsun.

Kendisini kaybetmişti, yeniden eski haline dönmesinin imkanı yoktu, bambaşka birisi olmuştu ve bu konuda suçlayacak kimsesi bile yoktu, anlamıyordu.

"Pekâlâ," derken iç çekti Harry. Onun neden bu konuya bu kadar takıldığını bilmiyordu ama o bir şey istiyorsa, isteğini yerine getirmeye çalışacaktı. "Sen duşuna gir, ben almaya çıkayım o zaman."

"Ben beklerim, çabuk gidip gel sen."

"Louis tamam, acele etm-"

"Acele falan etmiyorum! Ya gidip şu lanet bıçağı al ya da bırak ben gideyim."

"Tamam, bekle" dedi pes edercesine. Üzerine düşünmeden ve konuşmadan, dediğini yapıp evden çıktı.

Aradan on beş dakika geçtikten sonra geri döndüğünde Louis'yi hâlâ bıraktığı gibi, banyoda beklerken bulmuştu. Elindeki poşetten traş bıçağını çıkartıp ona uzattığında, "Yaralarına dikkat et" dedi. "Tam iyileşmediler, yanlışlıkla yüzünü kesme."

"Hallederim ben."

Louis, yüzüne traş köpüğü sürmeye başladığında Harry sırtını arkasındaki dolaba yaslayarak onu izlemeye başladı. "Birkaç gün daha kalsaydı bence sorun olmazdı, hem yaraların iyice kapanırd-"

"Hallederim dedim."

Harry, onun net tavrına karşı bu konuda susmak zorunda kalıp gözlerini vücudunda gezdirmeye başladı. Çoğunun bandajlarını dün çıkardıkları için göz önünde olan yaraları inceledikten sonra gözleri saçlarına gelip orada takılı kaldığında, günlerdir aklında olan şeyi sonunda söyleyebilmişti. "İlk defa bu kadar uzattığını görüyorum."

"Sen de ilk defa bu kadar kısaltmışsın."

"Evet ama sen uzun saça dayanamazdın ki... Kesmek isters-"

"Kesmek isteseydim kesmez miydim sence?" derken başını hafifçe arkasındaki çocuğa doğru çevirmişti. Karşılığında anlamaz bakışlar aldığında "Beni rahat bırakır mısın?" diye sordu.

İçten içe sürekli ağlamak istediğini Harry bilmiyordu, şu an da üzerine gelinmiş gibi hissediyordu ve olabildiğice onun karşısında ağlamaktan kaçınmak istiyordu. "Beğenmediysen, umrumda olmadığını bil, eski halime falan dönmüyorum. Bana karışma ve banyodan çık."

"Hayır, beni yanlış anla-"

"Çık şuradan."

Louis, sakallarını traş ederken aynaya bakmadığı için -üzeri hâlâ örtülüydü- yüzünü yanlışlıkla kestiğinde elindeki tıraş bıçağını lavabonun üzerine bırakıp kendisine bir peçete kopardı. Harry'nin hâlâ çıkmadığını, endişeli gözlerle kendisini izlediğini fark ettiğinde de bıkkınlıkla bir nefes vermişti.

"Louis, gerçekten yaralarının daha fazla kötü yapmandan endişeleniyorum. Lütfen, bırak yardım edeyim."

"Neden söylediğim hiçbir şeyi tek seferde anlamıyorsun?" diye sordu bu sefer Louis. "Neden?"

"Sadece-"

"Sadece falan değil. Sana çık git dedim ve çıkıp gitmen gerekiyor, bu kadar basit. Senin için anlamak bu kadar zor mu? Burada olmanı istemiyorum işte."

Sonlarına doğru tam olarak bağırmasa da sesini yükselttiğinin farkında olsa bile açıkcası pek umrunda değildi. Sakallarını kesemediği her an gerginliği artıyordu ve saçlarına da karışılması hoşuma gitmemişti; o an sadece rahat bırakılmak istiyordu, bir haftadır neredeyse gitmiş olan aralarındaki soğukluğu geri getirmesi bile önemli gelmemişti, umrunda değildi.

Harry yavaşça kafasını salladı, birkaç adım atarak banyodan çıktı. Uyuşturucu meselesini onunla konuşamadı -bu gerginlikteyken yakın zamanda yapabileceğini de sanmıyordu- ya da o duştan çıkana kadar masaya hazırladığı kahvaltıya kalamadı, istenmediğini ve kendisine ihtiyaç olmadığını bilerek evden çıktı.

Lost His Mind || Larry Where stories live. Discover now