"Rose." dedi Nathan sertçe. Kızın kendisine bu şekilde işkence ediyor oluşundan nefret ediyordu. "Yangında ölenleri sen öldürmedin, o yangını sen çıkarmadın. Her şey Martin'in suçu neden her şey senin suçunmuş gibi tüm suçları üstlenmeye çalışıyorsun?"

Lina, Mert Ege ölmesin diye onun önüne atlayıp kurşun yiyerek birkaç gün yoğun bakımda kaldığı zaman Martin Amerika'daki evlerinde yangın çıkararak birkaç arkadaşlarının ölmesine neden olmuştu. Lina bunu da unutabilmiş değildi. Martin'in öldürdüğü her bir kişinin suçlusu bir noktada kendisiydi çünkü bunu nasıl unutabilirdi?

"Neden benim suçum olduğunu biliyorsun." dedi sakince genç kız. Dövmenin yeni yapılmış, kızarık kısmına ufak bir bakış atıp önündeki sehpadan sigara paketini aldı ve dumanını çektiği her bir yudumda bir kez daha ölmek için sigarasını yaktı. "Her şeyi bitirebilirdim. Şimdi ölü olan hiç kimse ölü olmak zorunda değildi. Fakat ben aptallığımdan dolayı her şeyi mahvettim."

"Çok saçma bir düşünce bu Rose. Kendine bunu yapıyor olmanı aklım almıyor. Daha çocukken yaptığın küçük bir hata tüm bunların suçunu sana yüklemez."

"Niye? Lucas da Amelie de Chris de herkes yükleyebileceğini düşünüyor Nat. Neden yüklemesin zaten? Çocuktum diye mi?" Ağzından tutamadığı alaylı bir kıkırdayış kaçtı. "Bırak lütfen. Yaşım küçüktü belki ama asla bir çocuk değildim. Bir çocuk benim o zaman yaptığım hiçbir şeyi yapmıyor, yapmaz. Bu bahanenin ardına saklanmaktan çok bunaldım. Senin 'ufak bir hata' dediğin o ufak hata kaç hayata mâl oldu farkındasın değil mi? Kaç dünya benim yüzümden yok oldu?" Hafifçe kolunu kaldırıp dövmesini işaret etti. "Bak işte bu kadar dünyanın ışığı söndü gitti."

Nathan kafasını iki yana salladı hüsran içinde.

"Hayır Rose. Benim tek gördüğüm Martin'in tüm dünyanın ışıklarını söndürdüğü, senin dünyan da dahil." Ayağa kalktı fakat gitmeden önce kıza son bir bakış attı. "Amelie her şeyin farkında değil tam olarak, sağlıklı düşünemiyor o yüzden onun söyledikleri önemli değil fakat Lucas ve Chris'in her şeyi bu kadar biliyorken nasıl seni suçlayabildiklerini aklım almıyor. Onca kanı beraber döktük biz, suçlayacakları birilerini aramak istiyorlarsa önce aynaya bakabilirler bence."

Lina, çocuğa minnet dolu bir bakış attı.

"Onların kaybedecekleri birileri var Nat, endişelenmekte haklılar."

"Evet kaybedecekleri birileri var bunun farkındayım ama onların farkında olmadığı şey kaybedebileceklerinin arasında senin de olduğun." Anlam vermemişcesine dudağını büktü ve sonra kafasını bir kez daha iki yana sallayıp hızla odadan çıktı Lina ise çocuğun arkasından sadece bakabildi.

Amerika'daydı. Türkiye'deki tüm o kargaşanın içinden sıyrılıp burada sessizce kafa dinlemeye başlayalı yalnızca bir gün olmuştu. Eve geldiğinde Lucas çoktan kardeşinin yanına gitmek için yola çıkmıştı o yüzden ev ölüm sessizliğindeydi. Lina için bu sessizlik şaşırtıcı değildi zaten. Lucas her şeyin suçunun Lina'da olduğunu düşündüğü ilk zamanlarda Lina bu evde, bu ölüm sessizliğinin içinde zamanını geçirmişti. Tek başına. Aylarca. İlginçtir ki Lucas, kızın suçlu olduğunu düşünmesine rağmen onu Martin'in elinden kurtarmıştı, Lina'ya kalsa ölmeyi tercih ederdi ama yine de kurtarmıştı. Bu da bir başka günün konusuydu işte.

Sessizce iç geçirdi ve kafasını geriye doğru yasladı. Kolu hafifçe sızlıyordu ve bu sızı her defasında olduğu gibi yine onu o geceye, on beş yaşındaki Lina'nın hiç yerinden kalkamadığı o geceye, götürdü.

Martin, Amy'i öldürdükten sonra Lina'nın yaptığının cezasının yeterli gelmeyeceğini düşünmüştü. Hayatındaki tek iyi şeyi öldürmüş olmak ona göre yeterli bir ceza değildi o yüzden Lina'nın da ölüm emrini vermişti. Ama Lina'nın kafasına sıkıp da kızın çok kolay bir şekilde ölmesini istemiyordu. Korkuyu hissetsin istiyordu, can çekişmeyi. Ölümü hissetsin istiyordu. Lina, Martin'in bilip bilmediğinden emin değildi ama Martin farkında olmasa bile istediği olmuştu. Lina'nın o günden sonra ölümü hissetmediği tek bir gün bile yoktu.

NapervaWhere stories live. Discover now