342 91 223
                                    

Aradan yaklaşık üç ay geçmişti. İSYAN'ın yok oluşu, ve kurtuluşlarının üzerinden geçen bu süreçte bile Thomas hâlâ kendisine gelebilmiş değildi.

Hâlâ içinde bir yerlerde eksiklikler vardı.

Öğlen güneşinin ışığının gökyüzünü kaplamasıyla Thomas yine kendi bölgesine doğru yol almaya başlamıştı bile.

Burayı, geldikleri günün akşamında bulmuştu. Ağaçların etrafı sarıp, oluşturduğu hafif karanlık ormanın biraz ilerisindeki nehir; Thomas'ın kendi bölgesiydi.

Her gelişinde düşüncelere boğuluyordu çocuk. Yaşadıkları ve geçmişi onu bir an olsun yalnız bırakmıyordu zaten. O da sakin ve sessiz bir yerde en azından geride bıraktığı arkadaşlarını anıyordu.

Chuck.. Newt.. ve Teresa.

Burada olsaydı, diye düşündü Thomas. Burada olsaydı ve görebilseydi keşke. Chuck aralarında en küçükleriydi.. Thomas'a Kayran'a geldiği ilk zamanlarda verdiği o cesaret. Chuck'ı ailesine kavuşturacağına dair verdiği söz.. Tutamamıştı. Sözünü tutamamıştı. Eğer ölmemiş olsaydı şu an dibinden ayrılmayacak, dediklerinin pek de büyük bir anlam taşımamasına aldırış etmeden Thomas ile konuşacaktı. Ve bunu yapması çok özeldi Thomas'a göre.

O kadar fazla tanışık olmamalarına rağmen Thomas onu en yakın arkadaşlarından biri saymıştı. Newt. Delirmeden önce Thomas ona oldukça fazla değer verdiğinin farkında bile değildi oysa. Sakinliği, herkesi bir arada tutma çabası.. hepsi aptalca bir deney için kullanılmıştı. Ve Thomas onun virüse kapıldıktan sonra bile yine arkadaşlarını düşünmesini hatırladı. Bir kez daha kendisine yalvarışını.. ve notu. Ondan geriye sadece bir not parçası kalmıştı. Onu hayatı boyunca saklayacağından emindi Thomas.

Her şeye rağmen zekası ile Thomas'ı defalarca etkilemişti. Teresa, Thomas'ın Kayran'a gelmeden önceki serüveninde, tek ve en yakın arkadaşıydı. Yeri geldi tüm özelini, duygularını açmıştı. -Telepati yoluyla konuşmaları da buna giriyordu.- Ve yeri geldi ona güvenmemesi gerekti. Bir süre için bu hep böyleydi, Teresa'ya güvenmemekte kararlıydı. Ancak hiçbir zaman sevgisinden ve verdiği değerden pişman olmamıştı Thomas. Ne olursa olsun hep yanında olmasını istemişti içten içe. Bu hâlâ geçerliydi Thomas için.

Ama Thomas'ın canını en çok yakan şey; arkadaşlarının cesetlerini, bir mezara gömememiş olmasıydı. En azından bunu yapmayı dilerdi.

Acaba ondan sonra arkadaşlarının cesetlerine ne olmuştu? Pis, et yiyen böcekler tarafından yenmişler miydi mesela? Çürümüşler miydi?

Düşüncesi bile Thomas'ı titretmeye yetmişti. Ve bir kez daha hüzünle beraberinde gelen nefreti hissetti.

İSYAN.

Üç yakın arkadaşını da aldılar ondan. Deneyler, değişkenler, tedavi derken her şeyi alınmıştı Thomas'ın elinden.

Peki ya sonunda ne mi oldu? Hiçbir sikim olmadı, dedi Thomas. Bunu sesli mi söylemişti, en ufak bir fikri bile yoktu. Ama zaten onun dışında kimse buraya uğramıyordu. Ya da rahatsız etmemek amaçlı Minho ve Brenda diğerlerini uyarmıştı.

Minho ve Brenda.. Thomas'ın şu an için tek yaşama sebebi onlar aslında. Eğer onları da kaybetseydi Thomas ne yapardı bilmiyordu.

En azından onu anlayan iki arkadaşı vardı yanında. Bir şekilde hayata tutunması gerektiğinin farkındaydı.

İt's not the end..

[Bu son olamaz..]

Thomas bu şarkıyı her nehir kenarına geldiğinde içinden defalarca söylüyordu. Ezberlediği bu sözler anlatıyordu şimdiki zamanı.

The Maze Runner; Next LifeWhere stories live. Discover now