SONDAN BİR ÖNCE

17.3K 2K 886
                                    

Geçmişteki olayları değiştirmenin ne kadar tehlikeli şeylere yol açacağını bilmeme rağmen, son bir umut ışığına doğru koşuyordum. Yaptıklarımı ve yapacaklarımı yadırgamıyordum, çoktan aşmıştım bu durumu. Özellikle de Arslan'ın yaşaması için ailemi bile kaybetmeyi göze aldığımda sorgulamayı bırakmıştım.

Arslan'a hissettiğim duygu dünyaya fazlaydı sanki, aşk dilemiştim yıldızlardan ama onlar bana aşk değilde bir ölüm vermişti sanki. Belki de ona olan sevgim benim bir lanetimdi.

Akıl almaz hislerle bakıyordum gözlerinin içine, bu dünyaya geliş amacımın onun aşkıyla yanıp kavrulmak ve yeryüzünü birbirine katmak olduğunu düşünüyordum çoğu zaman. Ana rahmine ilk düştüğüm anda, onun varlığı ile büyüdüm sanki. Kalbim ilk oluşmaya başladığında, hayati fonksiyonlardan önce onun sevgisiyle dolup taşmıştı.

Bu sevgi bir ceza mıydı mükafat mıydı bilmiyordum. Tek bildiğim şey onun yaşaması için her şeyi yapabileceğimdi.

Arslan mutfakta kendisine bir bardak su doldururken oldukça düşünceli görünüyordu, siniri çoktan geçmişti. Onun buradan çıkmayacağına emin olduğumuz an ise bileğindeki iplerden kurtarıp serbest bırakmıştık.

"Her an kaçacak gibi duruyor." Barış'ın sesini duyduğum an irkildim. Bakışlarım ona döndü, sanki dünyanın en garip şeyini söylemiş gibi bakıyordum.

İçimde garip bir his vardı.

"Kaçmaz, bana söz verdi." dedim kelimeleri toparlayabildiğim an. Nefesim daralıyordu.

"O kadar emin olma, seni yeni tanıyor. Neden sözünde dursun?"

"Düşüncelerini kendine sakla." Arslan konuştuğunda ise bu sefer afallayarak ona döndüm. Elindeki bir bardak suyla beraber memnuniyetsiz tavrı ile koltuktalara doğru ilerledi.

"Düşünceler tutsak olmamalı," dedi Barış hiç istifini bozmadan.

"Altı boş, gereksiz düşünceler müebbet hapis almalı. Tutsaklıktan kurtuldukları an huzursuzluk verirler." dedi Arslan üçlü koltuğun orta kısmına otururken, bir kolunu koltuğa yaslayıp tek kaşını kaldırıp Barış'a baktı. "Ve senin düşüncelerin tam olarak tutsak olması gereken şeyler."

"İşte seninle neden yıldızımız bir türlü barışmıyor biliyor musun?" dedi Barış ama ardından kendi sorusunu kendisi cevapladı. "Çünkü sen insanların düşüncelerine önem vermiyorsun. Daha cümlenin başında senin ak dediğine kara demişsek gerisinde gelecek olan sözleri kestirip arıyorsun."

Konunun farklı olduğunu anlamıştım, şimdiki zamanda solcu ve sağcı olarak değil farklı bir konudan atışıyorlardı ama düşünceleri ve tavırları hep aynıydı.

"Çünkü ak olana sen daha baştan kara dersen, devamında gelecek olan savunma ancak beni sinirlendirir. Sadece bir doğru vardır, sen doğruları çoğaltıp kendi düşünceni empoze edemezsin."

Arslan'ın sakin konuşmasının aksine Barış oldukça sinirlenmiş görünüyordu. İyi ki konuştukları konu farklıydı çünkü eğer siyaset konuşuyor olsalardı bu hararetle ikisinden biri 'telefonunu çıkar' diyebilirdi.

"Arkadaşlar," dedim Barış bir şey söyleyecekken. "Bence şu an sırası değil."

"Ben senin arkadaşın değilim Hazar." dedi Arslan sertçe, elindeki suyu içmekten vazgeçip sehpanın üzerine koydu.

"Doğru, değilsin." bu sefer Barış ikimizin arasındaki gerilimi anlamlandıramıyordu.

Arslan'ın gözlerinin içine bakarken nefesim daha çok daraldı. Yüzümü ekşitmemek için kendimi zor tuttum, çok garip hissediyordum. Bu huzursuzluk bile değildi artık.

"Ben biraz hava alacağım." dedim koltuktan destek alarak ayağa kalkarken.

İkisinin bakışları bana döndü ama bir şey demelerine izin vermeden boydan boya cam olan balkon kapısına yürüdüm. Dışarıdaki rüzgar uzun perdeyi havalandırırken kolumla geriye ittim ve kendimi anında dışarı attım.

Hızlı hızlı soluklar alıp verirken camdan tutunup duvarın olduğu kısıma geldim ve sırtımı dayadım. Gözlerimi gökyüzüne diktim, yıldızlar yoktu. Sadece Ay vardı ve çok büyük görünüyordu. Yıldızların olması beni güvende hissedecekken bu gece olmaması rahatsız ediyordu.

"Bu gece yıldızlar yok." yanımda gelen yabancı sesle gözlerim iri iri açıldı, irkildim.

Kafamı korkuyla yanıma çevirdiğimde karanlıkta sadece ay ışığının parıltısı eşliğinde görünen bedeni zar zor seçebildim. Yüzünün bir kısmı aydınlıkta, bir kısmı karanlıktaydı ve gözleri direkt beni hedef alıyordu.

"Sen kimsin?" diye sordum korku dolu sesimle. Dümdüz suratıma baktı.

"Bunu kendine sor," dedi, sinirli gibiydi.

"Ne?" diye sordum istemsizce, vücudumu tamamen ona çevirdim.

"Fotoğraftaki yüzler silindi, bir kısım olaylar unutuldu. Kaybettim..." dedi sinirle. "Senin yüzünden."

Kaşlarım çatıldı, bu adam kimdi? Yüzünü bile net göremiyordum.

"Ben..." dedim gözlerimi kısıp yüzünü seçmeye çalışırken. "Ne yaptım?"

"Geçmişe ve geleceğe müdahale ettin." dedi, yüz ifademin aldığı şekli bilmiyordum ama tüm vücudumun kasıldığını hissettim.

"Senin yüzünden kaybedecektim." dediğinde nefesim daraldı.

"Neyi?" diye sordum zar zor.

"Arslan'ı." dedi.

Gözlerim irileşirken o derin bir nefes aldı. O sırada yolda bir ışık parlayıp söndü, araba farıydı.

"Yarın Arslan ile beraber Zeh Tepesine git."

"Hazar," Barış'ın bağırması ile istemsizce arkamı döndüm. "Çabuk gel!"

Soluk alışverişlerim daha da hızlanırken kafamı diğer yana çevirdim, karanlıktı. Kimse yoktu, orta yaşlarda olduğunu fark ettiğim adam gitmişti. Arabanın farları yandı, ardından sırtını gördüğüm adam ön kapıyı açıp arabaya bindi. Araba hızla hareket etmeden önce sürücü koltuğundaki sakallı adam ile göz göze geldim.

Yara izim aniden sızladı, bakışlarım elime indiği anda ise sessiz sokakta hızla ilerleyen arabanın sesini duydum.

Arkamı döndüğümde Arslan ile göz göze geldim, bir elini balkonun pervazına koymuş bana bakıyordu. Gözleri anlık sokağa kaydı. Barış'ın bir daha adımı seslenmesi ile onun yanına ilerledim ve yanından geçip içeri girdim.

"Ne oldu?" diye sordum yara izimi tutarken.

Barış şok olmuş bir vaziyette bir yere bakıyordu, kafamı çevirdiğimde ise televizyon ekranını gördüm. Bir cinayet haberiydi, Seyfi Tekin'in fotoğrafı ekrandaydı. Kaşlarım çatıldı.

"Ne?" diye mırıldandım istemsizce.

Güvenlik kameralarının görüntüsü geldi, az önce gördüğüm araba vardı.

"Seyfi'yi öldürmüşler." dedi Barış şokla.

Elimi enseme koyup gözlerimi kapattım, huzursuzluğum kaybolmuştu.

"Hazar," dedi Arslan, onun sesini duyduğum an gözlerimi açıp yüzüne baktım. İfadesizce bana bakıyordu. "Onlar kimdi?"

Elimi ensemden çektim, derin bir nefes aldım.

Onlar, bizdik.

GÜZEŞTE Where stories live. Discover now