29- MEZARLIK

18.4K 2.3K 515
                                    

2 ay sonra...

Eski püskü mezarlıkların arasından geçerken burada yatan insanların hayatlarını ve kendilerini merak etmeden duramıyordum. İsimleri okuyup mezarlara bakarken, hangisinin daha güzel insanlar bıraktığına bakıyordum. Bazılarının mezarında çiçekler boy gösterirken, kimisinin mezarı ile kuru otların arasında kaybolmuştu.

Aylar sonra ilk defa biri ile konuşmuştum o da küçük amcamdı, ona sorduğum 'dedem nerede?' sorusu ile afallamasını izledim bir süre. Ve ardından gelen 'Ne yapacaksın?' sorularına tutulmuştum.

Hiçbir şey cevaplamadan dedemin on yıl önce öldüğünü öğrenmiş, mezarının parsel numarasını almıştım. Ve bunu sadece küçük amcam biliyordu çünkü babam ve diğerleri sanki babaları hiç var olmamış gibi davranıyorlardı.

Ruhsuz bir şekilde geçtiğim mezarların isimlerine tek tek bakıyordum. Belki, kalbim bunu kabul etmese de Arslan'ın daha huzurlu bir şekilde öldüğünü ve buraya gömülmüş olabileceğini düşünüyordum.

En sonunda onlarca güzel mezarın arasında, ucuz bir mermer ile yapılmış ve dedemin isminin bulunduğu mezarı görünce yanına varmadan adımlarımı durdurdum.

Dedem, bana o zamanları hatırlatıyordu. Arslan'dan ayrı kaldığım süre içinde bir tek okulun arkasındaki o ağaçta ve şimdi bu mezarı görünce huzurlu hissetmiştim. Arslan'ı hatırlatan her şey bana mutluluk ve yoğun bir üzüntü veriyordu.

Derin bir nefes aldım, gözlerimi kapatıp açtığımda daha yavaş adımlarla mezara gittim ve en azından kuru otların bulunmadığı mezarın dibine geçip ayak ucunda durdum.

Mezarlıkta sessizlik hakimdi, hele ki burada kimse olmazdı. Yaşça büyük insanların gömüldüğü bir yerdi ve diğer taraflar gibi yoğun değildi. Belki bayramdan bayrama ziyaret ediliyordu belki de yılda bir.

Dedemin ismini okudum ve içimden onlarca kez tekrar ettim. Sanki mezar taşına bakarken onunla göz göze gelmiş gibi hissediyordum.

"Benim de," dedim uzun süredir konuşmadığım için çatallaşmış olan sesimle. "Evim yandı."

Bu cümle o kadar ağır gelmişti ki, hiç durmayan gözyaşlarım yine akın etmişti. İçimi çekip dayanamayarak mezarın dibine çöktüm ve soğuk betona yaslandım. Gözlerimi mezar taşından ayırmıyordum.

"Mucize gerçekleşti, ölmedi." bunu söylerken yüzüm gülüyordu ama hüzünlü bir gülümsemeydi.

"Onun yerine ben ölmeyi diledim, o.." dedim, yine sesim titremeye başlamıştı. "O işte olmadı."

Sanki biri beni dinliyormuş gibi sıkıntı ile ensemi kaşıdım. Uzun süredir insan içine çıkmadığım ve çıkmak istemediğim için ne zaman dışarıda olsam garip hissediyordum.

"Keşke ölseydim de ondan ayrı kalmasaydım. Bu ölümden daha zor, daha can yakıcı." gözyaşlarım mezar taşına düşerken burnumu çektim.

"Neden ben bu cezayı çektim? Madem benimle olmayacaktı, neden bu dünyada bu acıyı yaşadım?"

Kime soracağımı bilmediğim bu soruları, toprak altındaki dedeme anlatıyordum. Belki o beni duyuyordu.

"Çok acı çekiyorum." fısıltım sanki tüm mezarlıkta duyulmuştu.

"Bana bir yol göster, nolur." yalvarır gibi mezar taşına baktım.

Kafamı eğip mezar taşına yaslandım. Yolumu ve evimi kaybetmiştim.

Yoğun bir rüzgar estiğinde içim ürperdi, dalların birbirine çarpma sesi kulaklarıma doluyordu. Kısa ama ortalığı birbirine katacak bir fırtına gibiydi.

Rüzgar bittiği anda telefonum çaldı, ısrarla çalmasına daha fazla dayanamayarak kafamı kaldırdım ve cebimden zorlukla da olsa telefonu çıkarıp ekrana baktım. Beste.

Telefonun çalmasını umursamadan yeniden mezar taşına baktım. Son umudum olan kişi de bana yardımcı olmazdı.

"Belki de buraya kadardı." diye mırıldandım kendi kendime. Telefon o sırada sustu. "Yoluma devam etmeliyim."

Derin bir nefes alıp telefonu cebime koydum. Artık bir umut yoktu.

Arslan yoktu, olmayacaktı.

****

Kısa kısa yazıyorum biliyorum bu durumdan hoşlanmıyorsunuz ama ben böyle daha fazla zevk alıyorum ve daha çabuk işliyorum konuları... Kusura bakmayın...

GÜZEŞTE Où les histoires vivent. Découvrez maintenant