O anda aklıma gelen şeyle kaşlarım çatıldı. "Baba? Okulumun ismi St. Jones muydu?"

"Evet." dediğinde kalbimin hızla atmaya başlamasını engelleyemedim. Bir hafta sonra, eski okulum ile yeni okulumun basket maçı vardı. Ve ben de takımdaydım.

Bir hafta sonra tekrar Dylan ile görüşecektim.

Havaalanına gelmemiz yarım saati buldu, ardından diğer bilet valiz işlemleri derken bir saat çoktan dolmuştu. Babam ve abimle de vedalaşma faslı geçirdim. Valizlerimi teslim ettikten sonra bekleme alanında oturmaya başladım. Kapıların açılmasını bekliyordum. Böylece uçağa binip yeni hayatıma başlayabilecektim.

"Thomas?"

Duymayı beklediğim en son ses buydu.

Başımı kitabımdan kaldırıp önüme baktığımda iki adım ötemde duran kişi ile afalladım. Kitabı oturma yerine bırakıp ayağa kalktım yavaşça. "Burda ne işin var?" Sesim öfkeli ya da kızgın çıkmamıştı. Daha çok şaşkınlık doluydu.

"Cidden gidiyor musun?" Gözlerine bakmaya devam ettim.

"İstediğin de bu değil mi zaten?" Bana yaklaştı yavaşça. Şimdi aramızda iki adımlık mesafe vardı ve özlediğim kokusu burnuma doluyordu.

"Dediklerimin hiçbirinde ciddi değildim." Gözlerinde bir yalan ibaresi aradım ama yoktu. "Benden nefret et istedim." Gülümsedim.

"Galiba başaramadın." Ondan nefret etmem gerekiyordu ama yapamıyordum. "Sana sadece kırgınım. Oldukça."

"Mantıklı bir açıklamam var." Kaşlarım havalandı. "Beni dinleyecek misin?" Uçak saatine baktım.

"Vaktimiz var gibi duruyor." Zaten son günlerde beni en çok yiyip bitiren olanların mantıksal bir çevrede gerçekleşmemesiydi. Birden benden bu kadar nefret etmesi.

"O hafta cuma Felix geldi okula, onu tanıyorsun." Başımı salladım. Dylan ile bir şeyler konuşurken görmüştüm onu.  "Aslında neden kendini okuldan arttırdığını anlattı." Gözlerimi yere indirdim, işte bu bilmemesi gereken bir detaydı.

"Felix ile çok yakın arkadaşmışsınız. En azından, sen onu öyle görüyormuşsun." Kolumdan tutup bizi oturma yerine yönlendirdi ve yanıma oturdu. Bacağımı diğer bacağımın altına alarak ona döndüm. "Bir gün seni tutup öpmüş, nazik bir şekilde reddetmişsin. Oturduğunuz çevrenin homofobik olduğunu herkes biliyor. Birkaç kişi sizi görünce Felix zorla senin onu öptüğünü söylemiş. Sırf arkadaş ortamına ve çevresine zarar gelmesin diye."

"Evet." diye mırıldandım. "Hikaye buraya kadar normal gidiyor değil mi?"

"Zorbalık görmüşsün okulunda. Eskiden çok popüler olmana rağmen bir anda herkes senden nefret etmeye başlamış. Felix sana yapılanları anlattı ben..." Sertçe yutkundu. Ben bile bana yapılan bazı şeyleri hâlâ aşamamıştım. Hem de hiçbir suçum olmadığı halde.

"Sonra." dedi boğazını temizlerken. "Babana gitmesinden korkmuşsun. Baban seni ne kadar sevse de böyle kabul etmez diye, değil mi?" Başımı salladım. "Birkaç kez size gelmiş Felix aranız iyiyken. Babanın homofobik olduğunu söyledi. Ailesi öyle yetiştirmiş. Neredeyse tüm mahalleye dedikodu yayılınca öğretmen dedikodunu çıkartan çocuğu dövmüşsün, kendini okuldan attırmışsın. Sonra buraya taşındınız."

"Babam da hiçbir zaman öğrenmedi ve benden nefret etmedi." diye devam ettim. "Peki sen bu hikayenin neresindesin?"

"Felix sevgili olduğumuzu biliyordu, bana anlattı bunları. Pişmanlık duyduğunu." Elimi tuttuğunda izin verdim. "Eğer saklayamayacaksan, onu tehlikeye sokacaksan hiç başlama, dedi. Çünkü açığa çıkarsa zarar görebileceğini söyledi. Beş ay sonra burdan gideceksen, onu tehlikeye atma, dedi."

"Sen de, kendinden nefret ettirmeye mi çalıştın beni?" diye sorduğumda başını salladı.

"Zarar görme istedim. Beş ay sabredebilirim diye düşündüm. Henüz bana aşık olmadığını, senin için sadece bir heves olduğumu. Benden nefret edersen, daha kolay unutursun diye düşündüm." Gözlerim yavaş yavaş dolmaya başladığında titreyen ellerini yanaklarıma koydu ve sildi yavaşça. "Özür dilerim Thomas. İki hafta bile dayanamadım çünkü sana aşığım."

"Ne?" diye fısıldadım şokla. İki haftadır benden nefret ettiğini düşünüyordum.

"Sana aşığım." diye fısıldadı tekrar. "Yaptığım aptallıktı. Sonrasında fark ettim, sen zaten başından beri bu riski alıyordun. Düşüncelerimi sana anlatmadan harekete geçtiğim için pişmanım. Yapmam gereken, daha dikkatli olmamdı senden ayrılmam değil." Gözlerine baktığımda başını yaklaştırdı yavaşça başıma. Ardından çenemden tutup havaalanının ortasında dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Birkaç saniye öpüştük.

Bu sefer bu kadar kolay değildi. Kalbimi çok kırmıştı ve benim için çabalamasını istiyordum.

Dudaklarımızı ayırdım yavaşça. "Seni seviyorum." diye mırıldandı tekrar.

"Ben de seni seviyorum." dedim ayağa kalkarken. Uçağım anons edilmişti. "Ama artık bu yeterli değil." Bir hafta sonra tekrar görüşecektik. Eğer benim için çabaladığını görürsem, geri dönecektim.

"Gidiyor musun?" diye sordu dolu gözleriyle.

"Gidiyorum." dedim çantamı omzuma asarken. Eli yumruk oldu yavaşça, acı çekiyordu.

"Bir hafta sonra senin okulunla maçımız var. Pes etmeyeceğim." Geriledim yavaşça. Dudaklarımda hafif bir gülümseme ile ona baktığımda gözlerini kırpıştırdı. Ona umut verdim.

"Çabala o zaman. Benim için." Yüzündeki kararlı ifade ile başını salladığında son kez ona baktım ve arkamı dönüp uçağa yürümeye başladım. En azından bir hafta ayrı kalabildim demek istiyordum. Hemen kollarına atlamayacaktım ama ona gülümseyerek yine de biraz olsun umut  vermiştim. Belki bir ihtimal geri döneceğime dair.

Uçağa yürürken cam bölmeden havaalanına baktığımda, benim az önce ayrıldığım yerde göz yaşlarını silen Dylan'ı gördüğümde kalbime bir ağrı girdi ama devam ettim. Hemen affedemezdim onu. Daha bana dediklerini bile sindirememişken bunu benden isteyemezdi.

Bir haftamın geldiğinde beni ikna etmesini umarak geçeceğini anlamıştım.












Uçağın kalkıyooo Meliiiih

Ne olacak?

Yarın darağacı dansı, sonra da another time gelir. Özledik.

Yorum ve vote atmayı unutmayın. Sonra görüşürüz.

sometimes all I think about is you [bxb] •dylmas [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin