Louis, kapının açılma sesini duyar duymaz Niall olduğunu sanmıştı ki "Gitti mi? Tekrar teşekkür ederim Niall-" dedi ama Harry'yi görmesiyle hemen ağzını kapadı ve yanına gelişini izlemek zorunda kaldı. Niye arkadaşı yerine onun içeri girdiğini sormayacaktı çünkü son kez konuşup gideceğimi umuyordu.

"Merhaba" dedi Harry günlerdir kalkmadığı koltuğa tekrar otururken. "Nasıl oldun? Ağrın var mı?"

Louis cevap vermeden boş gözlerle suratına bakmayı sürdürdüğünde "Pekâlâ..." diye ekledi. "Benimle konuşmasan da, konuşmaya başlamışsın, bu harika. Bana sorarsan bir hafta içinde eve dönebilirsin."

Louis yine cevap vermedi, eve dönmek umrunda değildi. Bu sefer kafasını cama doğru çevirdi ve hâlâ hiçbir şey söylemeden oturan kendisini izledi.

Onun bu yeni haline kaşlarını çattıp neye bu kadar sinirlendiğini anlamaya çalışmakla yetindi bir süre. Sonuçta onu hiç susarken görmemişti, tek yaptığı konuşup kafa şişirmekti ama şu an tamamen bambaşka birisi gibi birbirine doladığı ve çattığı kaşlarıyla hiç konuşmadan -saatlerdir olduğu gibi- kendisine bakıyordu. Louis, net emin olamasa da bu kadar kızmasının sebebinin,
sonunda ikna olduğu halde kendisini öldürmeyi başaramamış olduğunu düşünüyordu.

Cam kenarında oturan kendisini izlemeyi sürdürürken Harry'nin hâlâ üzerindeki gözlerini tamamen unutmuştu. Sessizliği ne kadar huzur verici olsa da karşısında dikilip kendisine bakması rahatsız ettiği için sinirleri bozuluyordu. Bu yüzden "Konuşmayacak mısın?" diye sordu.

"Aslında konuşmaya geldim Louis."

Harry'nin üzerine alınıp seslenmesiyle bakışları tekrar onu buldu ve gözlerini en son gördüğü gibi olmayan yüzünde gezdirdi. Ağzındaki yeni yarayı Niall'ın yaptığını tahmin edebiliyordu, umrunda olmamıştı. Kestiği saçlarından birkaç tutam alnına düşüyor, kırışmış lacivert renkteki ince gömleğini siyah eşofmanının içine sıkıştırması garip duruyor, biraz da yorgun gözüküyordu ama onu tanıdığı yılları ele alırsak her zamankinden iyi duruyordu. Kaçıp hayatını düzene sokmayı başardığı belliydi, Louis bunun üzerinde durmamaya çalışacaktı.

"Beni burada istemediğini biliyorum... Niall ya da sen, beni sürekli kovsanız bile tamamen iyi olduğundan emin olana kadar gidemem, ikinizden de özür dilerim Louis."

"Peki iyi olduğumu söylesem?"

Bu, ona karşı ilk cümlesi olduğu için Harry şaşırmadan edememişti ama Louis buna da takılmadı.

"İyiyim, gördüğün gibi konuşabiliyorum. Daha fazla kalmana gerek yok. Buraya kadar seni yorduğumuz için üzgünüm, tekrar gidebilirsin."

"Louis hayır-"

"Evet. Beni uğraştırma ve sadece defolup git. İsteklerimi umursadığını sanmıyorum ama gitmeni istiyorum."

"Louis lütfen..."

Derin bir nefes daha aldı. Bu daha çok sabır dilenircesine bir nefesti. Bir zamanlar aşık olduğu -muhtemelen hâlâ öyleydi- ve şimdiye kadar ölmüş olduğunu düşündüğü çocuğa karşı bu kadar tahammülsüz olması hiç de şaşırtıcı değildi.

Öldüğünü düşündürtecek kadar gitmiş, tam anlamıyla kafayı yemesine sebep olmuştu. Şu an odanın diğer tarafından sinirli gözlerle bakan kendisinin, evindeki üzeri örtülü bütün aynaların, arada sırada aldığı uyuşturucuların, odasındaki çekmecesinde duran silahın ve buraya düşmeden önce zaten vücudunda olan yaraların sebebi olarak onu suçluyordu. Tahammülü olması, asıl garip olan şey olurdu.

Harry ise bunların hiçbirini bilmiyordu. Kendi intihara meyilli depresyonunu ona da bulaştırdığını düşünüp tek çare olarak gittiğinden beri onun daha iyi olduğunu düşünmüştü hep. Louis'nin kendisini sevdiğini ve bu yüzden uğraşacağını bildiği için ne kadar yapmak istemese bile numarasına kadar engelleyip gittiği kadar uzun süredir hep iyi olduğunu düşünmüştü çünkü kötüleşmesi için bir sebebi yoktu. Her şeye rağmen güçlü duran o çocuğu daha da dibe çeken kişi kendisiyken gittikten sonra kuyunun içinden çıkması gerekiyordu. Belki kolay olmayacaktı ama eninde sonunda düzeleceğini biliyordu.

Lost His Mind || Larry जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें