―changing expressions

Comenzar desde el principio
                                        

Gözlerini yüzümün her uzvunda teker teker gezdirerek en son gözlerimde durdu. Bakışlarında ki anlamı anlamak her zaman zor olmuştu. Şimdiye kadar onu anlamak için didinip, çırpınan bendim. Gözlerini üç saniyeden fazla üzerimde tutması bana dünyanın en güzel şeyi gibi gelirken şimdi neredeyse üstümde sayılacak bir yakınlıkta, gözlerimin tam içine bakıyordu.

Jeon Jungkook bana gerçekten bakıyordu.

En son yemek diyorduk Chaeyoung?

"Ha, evet!" dedim bir anda yükselerek. "Yemek yiyelim yani, evet."

Tek istediğim nefes almaktı. Nefes almak için ise onun benim alanımdan uzaklaşması gerekiyordu. Nefes alacağım alanı kısıtlamıştı. Üzerinde ise belirli yerlerini kapatan bir havlu parçası vardı sadece. Şu an aklımı kaybetmem fazlasıyla olası olurdu. Ben buradayken sana bir şey olmaz Chaeyoung, korma.

Dudaklarını birbirine bastırdı ve başını eğerek göz temasımızı kesti. "Yemek," dedi ve duraksayıp tekrar başını kaldırdı. "Yemek önemli tabii, haklısın." Yatağın üstünde ki dizini çektiğinde yine ondan fazlaca alçak kalımıştım ama üzerime eğildiği için belli olmuyordu. "Aç kalmayalım, Chaeyoung."

Az önce yiyecek gibi dibine giren sanki bendim.

"Sonra konuşuruz artık." dedi ve geri çekildi.

Kulaklarım doğru mu duymuştu benim? O konuşmaktan mı bahsetmişti? İmkansızdı çünkü saniyeler önce benimle konuşmak dışında her şeyi yapmıştı. Acaba yaptıklarını anlayamama kıtlığı olabilir miydi bu adamda, yoksa ben mi delirmiştim?

Eli belinde ki neredeyse açılmak üzere olan kuşağa giderken arkasını bana dönmüş ve giyinme odamıza doğru adımlamaya başlamıştı. "Sen o halde bir şeyler hazırla, bende üzerimi giyinip geleyim." Belinde ki kuşağı tamamen açtı. Arkası dönük, Chaeyoung. Bana doğru döndü.

Bana döndü. Önü açık. Çıplak. Chaeyoung çıplak diyorum sana!

Gözlerini aşağı kaydırdığın an bitersin, Chaeyoung.

"Ablam Bayan Ahn'ın yarın geleceğini söyledi o yüzden sana söyledim. Eğer yorgun hissediyorsan, dışarıdan bir şeyler söyleyelim?"

Ne? Ne diyorsun Jungkook? Dudaklarımın arasından öylesine bir onaylama mırıltıları dökülürken onun dudakları yukarı kıvrılmıştı. Gözlerim çıplak göğsünde sabit kalırken aşağı kaydırmamak için direniyordum. Son kırıntılarımdı. Ya o arkasını dönecekti, ya da ben kendimi tutmaya son verecektim. Mümkün değildi, iradem kaybolmuştu çünkü.

"Chaeyoung, iyisin değil mi?" dediğini duyduktan sonra o haliyle bir adım attı bana doğru. Fakat ben yataktan hızla kalkıp bana gelmesine müsaade etmeden kapıya ilerledim.

"Sen giyin üzerini. Hatta boğazlı kazak giy bence. Ben aşağıdayım."

Kapıyı açtığım gibi kendimi dışarı atarken yaslandığım kapının arkasından gelen kıkırdamasını duymuştum. Komik bir şey mi vardı? Ayak üstü kalp krizi geçirmiştim az önce resmen.

İki elimi de kalbimin üzerine götürürken göğüs kafesimin içinde hızlıca çırpınan kalbim az önce yaşananlara zor dayandığını belli ediyordu. Hislerinin yoğunluğu çok fazlaydı. Sadece birkaç hareketinden ötürü olmuştu bu. Aniden değişmesi beni mahvetmişti. Aniden değişmesi beni de, kalbimi de mahvetmişti.

Titreyen dizlerimi harekete geçirdim ve merdivenlerin korkuluklarından destek alarak aşağı kata indim. O gelene kadar elimi yüzümü yıkayıp, biraz kendime gelmeye çabalamıştım. Salonda ki koltuklardan birine bedenimi bırakırken cebimde ki telefonum titredi.

Enough for YouDonde viven las historias. Descúbrelo ahora