1. Bölüm: Kılıç Üçlüsü.

224 21 11
                                    

Zihnime, evrenime, doğrusu evime tekrar hoş geldin. Burada, kalemimi okuyan sana teşekkür ederim. Bir evin, bir yuvanın ne demek olduğunu. Sevgiyi ve ihaneti. Ölümleri ve yaşamları. Ağlamayı ve gülmeyi okumaktan çok seninle hissedeceğiz.

Hala burada bir çocuk doğuyor, unuttun mu? Biz unutmadık.

Şimdi arkana yaslan, bir kahve yap kendine. Cihan Mürtezaoğlu - Bir Beyaz Orkide, aç. Birlikte okuyalım ve dinleyelim. Keyifli okumalar dilerim.

'Çünkü bir Anne bir kere ölür.'

İnsan, birkaç harf. Bir yığın dolusu acı, keder. Kaderini bekleyen bir et yığını. Kaderi bozuk bir plak, aynı çizgide dönüp duran. Kaderi kirli bir yaratık. Duygusal boşluğun en çıkmaz belası. İki dakikalık ömrü, his talanı. Benim adım buydu. İnsandım, açıklamasıyla. İnsandım herkesin gözünde. İsmim değil varlığım değil de tek akla gelendim vücudumla. Kırk yılı yaramamış kırıklıklarımla dümdüzdüm. Bir şarkı parçasında en sevilen cümle bile olamamıştım. Kendi hayatımda başrol olamadığım için hayatıma aldıklarımla geçinmeyi bilendim. Bir yığın derdin tek ortak noktasıydım. Hayır, insan bile değildim. Bir canlıydım, ölüden farksız. Bir şarkıydım çoğu zaman, nakaratsız. Tadı tuzu olmayan. Bir sohbettim ki en sarmayanından. Bir kişiydim ben, en sevilmeyeninden. Adım buydu, adım en çok bana giz bana derin ve bana yasaktı. Adım en çok dizelerimde gizli bir filizdi. Hiç yeşermeyen.

Varlığını hiç eksik etmeyen bir ağrı ensemden tüm vücuduma bir irin gibi yayılıyordu. Elimde saatlerdir tuttuğum buzlu kahvem sol elimden kayıp düşecek gibi olduğunda doğruldum. Sırtımı bankın nemli tahtasına yaslayıp başımı geriye doğru yatırdım. Krem rengi kazağımın bilek kısımlarını avuç içime çekip montumun yakasına doğru saklandım. Burnumun üzerine düşen küçük yağmur damlasıyla yüzüm buruşmuştu. Hava da aksi gibi gerçekten soğuktu. Ece nerede kalmıştı? Az daha beklersem şurada donacaktım. Hatta ıslanacaktım.

"Piraye!" Ece el sallayıp koşarak yanıma gelmişti. "Ay çok mu beklettim?"

Eceye bakmadan kampüs girişine doğru yürümeye başladığımda bence sorusuna kısa bir cevap vermiş kadar olmuştum. Kısacık bir etek giymiş ve kabanı da pek kalın durmuyordu. Bazen hemcinslerim beni ürkütüyordu. Bu soğukta bazen dışarı bile çıkasım gelmezdi. Doğrusu okuldaki neredeyse çoğu kız Ece gibi giyiniyordu.

"Geleneksel gece sineması diye bir şey duydun mu?" Okul kartımı okutup turnikeden geçtikten sonra omzumdan düşen çantamı düzeltip Eceye baktım.

"Sence benim duymama gibi ihtimalim mi var? Gidiyor muyuz?" Ece de geçince birlikte yürümeye başladık.  Doğrusu o tuğla gibi kitaplarıyla yürümekten çok bir savaş veriyordu.

"Ne zamanmış?" Etrafa ve arkama bakıp kaşlarımı çattım. Ece'nin elinden düşecek gibi olan birkaç kitabı alıp kolumla sardım.

"Yarın," Ece de benim baktığım yönlere bakmıştı.  "Yarın, da ne oldu niye acayip acayip bakıyorsun etrafa?"

"Hiç, öyle bir arkadaşa baktım." Dedim ve İletişim Fakültesinin kantinine girdik.

"Sınavın ne zaman ve kaçta çıkarsın?" Ece birbirine zımbalanmış not kağıtlarından başını kaldırıp bana baktığında gülesim gelmişti. Bu kadar stresli miydi gerçekten.

"Yarım saate. Senin komiten kaçta biter?"

"Of hiç sorma, finale bırakacaklar kesin. Ne vardı bende Gazetecilik okusaydım. Neyse ya sen bekleme beni."

MELHAME Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin