3

1.1K 187 87
                                    

❝You walk like a miracle, bathing in starlight.
Your voice burning holes in the frame.
I danced in the parking lot, cried in the taxi home.
Cause I still remembered your name.❞

Günümüz, Taehyung.

Pazar sabahı zil sesiyle uyandığımda kapımda, elinde fırından alınmış çörekler tutan Gahyeon'u bulmayı beklemiyordum.

Kahvaltı için gelmişti. Uyandırdığı için özür dileyip durmuştu ama öğlene kadar uyuduğumu bilemezdi sonuçta. Dün, herkesi gönderdikten sonra iki yakın arkadaşımla baş başa kalınca uzun süredir içmediğimiz kadar içmiş, dertleşmiş ve sabaha kadar konuşmuştuk. İlk defa hislerimden bu kadar detaylı bir şekilde bahsetmiştim ve bu, inanılmaz rahatlatıcıydı. Jeongguk. Jeongguk hakkında saatlerce, günlerce, haftalarca konuşabilirdim. Güzelliğinden, asaletinden ve eşsizliğinden bahsetmekten asla yorulmazdım. Onunla ilgili bir şeyler çok şairaneydi. Jeongguk'u çizmek, adına tiratlar yazmak ve sadece onu anlatan şarkılar bestelemek istiyordum. Ah, Jeongguk. Jeon aklımı başımdan alan Jeongguk. Bana ne yaptığından habersiz bir şekilde hayatına devam ediyor ve evlenmeye hazırlanıyordu.

Ben duşa girerken Gahyeon masayı hazırlamaya başlamış, yaklaşık on beş dakika sonra ben de ona katılmıştım. Konuşa konuşa güzel bir masa hazırladıktan sonra başına oturmuş ve iyice doyana kadar da kalkmamıştık. Bunu seviyordum. Gahyeon, mutsuzken bana neden mutsuz olduğumu sormak yerine kafamı dağıtmamı sağlayan ve neşemi yerine getiren biriydi. Abisi ve yakın arkadaşım Jisung gibi sorunlarımı anlamaya çalışmak yerine sadece o an daha mutlu hissetmemi sağlıyordu. Belki benden altı yaş küçük olmasının getirdiği toyluktan, belki de bana bunun iyi geldiğini düşündüğünden yapıyordu bunu, bilmiyordum. Her ne olursa olsun onunla zaman geçirmeyi seviyordum, beni şu ruh halime ve akşamdan kalma olmama rağmen kahkahalara boğabiliyordu.

Masayı topladıktan sonra salonda sohbet etmeye devam etmiş, benden lise zamanlarımı anlatmamı istemesiyle zamanda küçük bir yolculuk yapıp aklıma gelenleri ona anlatmaya başlamıştım. Yer yer kahkahalarına ben de eşlik ediyor, rezil olduğum, delicesine eğlendiğim ve okulun popüler çocuğu olmanın keyfini sürdüğüm zamanlardan bahsediyordum. Hiç o dönemlerden fotoğrafım olup olmadığını sorduğunda uzun süredir karıştırmadığım lise yıllığını raftan çekip çıkarmış, yere bırakmış ve Gahyeon'un da yanımda bağdaş kurmasına sebep olmuştum.

Sayfa yüz yirmi üçü ezbere bir şekilde açıp yıllık için çekilen fotoğrafımı ona gösterdiğimde gülümsemişti. O zamanlar için gerçekten de iyi bir fotoğraftı. Doğal kahverengisinde olan saçlarım alnımı ve kaşlarımı kapatırken yüzümde şu an biraz itici bulduğum ancak o yıllarda kızların aklını başından alan, çapkın bir gülümseme vardı. Ta o zamanlardan futbolla ilgilendiğim, hatta takım kaptanı olduğumdan üstümde sıkıcı okul gömleği yerine takım formam vardı ve bunun, beni o zamanlar acayip havalı hissettirdiğini hatırlıyordum. Lise, gerçekten de güzel zamanlardı. O yıllardan kimseyle görüşüyor değildim, hayat bizi başka yönlere savurmuştu ama anılarımda hep güzel kalacak arkadaşlara ve aşklara sahip olmuştum.

Tabii, ne lisede kalbimi hızlandıran o acemi aşklar, ne sonrasında yaşadığım şeyler elini bile tutmadığım bir adama karşı hissettiklerim kadar darmadağın etmişti beni.

Gahyeon'a bir de sınıfça çekindiğimiz fotoğrafı göstermek istiyordum ama onun sayfa numarasını unutmuştum. Sayfaları gözlerimle hızla tarayarak çevirirken rastladığım tanıdık yüz hareketlerimin aniden kesilmesine neden oldu.

Jeon Soyeon.

On yıldan bile daha eski olan yıllık fotoğrafında bile aynı keskin bakışlara sahipti. Bana dün geceyi hatırlatan gözleri içimi ürpertirken fotoğrafı biraz daha inceledim. Şu ankine göre çok daha uzun, omzunun altında biten sarı saçlara sahipti ve yüz hatları şimdikine göre biraz daha yumuşak görünüyordu. Belli ki o zamanlar daha tombuldu. Fotoğrafın altındakileri okuduğumda benden iki yıl küçük olduğunu gördüm. Bulanık anılar zihnimi doldururken kaşlarımı çatıp hatırlamaya çalıştım. Evet, onu az da olsa anımsıyordum. Kantinde ya da koridorlarda denk geldiğim biriydi ancak iki yaş küçük olduğundan pek muhattap olmamış olmalıydım. Yine de kaçırdığım bir şeyler var gibi hissediyordum. Uzak, çok uzak ve sanki benim bile değilmiş gibi hissettiren bir anıda onunla konuştuğumu-hayır, tartıştığımı hatırlayabiliyordum. Yine de tartışmanın içeriği aklımda kalmamıştı ve yıllar önce görülüp sadece nasıl hissettirdiği akılda kalmış bir rüya gibiydi.

bleeding for youHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin