10. Bölüm: Ve Tanrı Oluştu

60 21 4
                                    

 Ruhum beynime sordu:

-Hiç susmayacaksın değil mi?

-Asla, asla susmayacağım.

Dedi beynim, küstahça kendisine can veren ruhuma meydan okudu.

Beyin Ruh'u yönettiğini düşünüyordu. Ruh ise Beyne can verdiğini. Sürekli kavga ediyor ve birbirlerine galip gelmeye çalışıyorlardı. Bu kavga bitmeden huzura eriş imkansızdı. Ve kavganın asla bitmeyeceği son kaçınılmazdı. Sürekli tartıştılar ve ben de oturup yazdım bunları. Sonra fark ettim ki beynim ruhuma aşık diye bütün gün düşünüyor, ruhumsa virane olmuş beyne ve onu susturamıyor. İkisi de inkar ediyor ve asla kabullenmiyorlar bu aşkı. Eğer bir gün birisi öpmeye kalkarsa bir diğerini, aslında ikisi de susacak. Ve ben, sizin Tanrınız, huzura erecek ve sonsuza dek susacağım. Bu aşkın altında ezilmekten kurtulacak ve kendi köşemde huzurla sigaramı yakıp kahvemi yudumlayacağım. Size cennetimi açacak, sonsuz zevki tattıracağım. Ama bu imkansız. Kimseler bir gün yazmayı bırakacağımı düşünüp de sevinmesin. Çünkü benim beynim asla susmak bilmeyen deli divane bir aşık, ruhumsa kelimelerin içinde boğulmaktan zevk alan bir virane. Yakın beni hare hare, dumanım can versin bütün ölmüşlere. Tüm insanlar dirilsin ve dünyada yer kalmasın, dolsun taşsın insanoğlu göllere ve hatta denizlere. Beni okyanusun en ortasına koyun, bermuda şeytan üçgenine. Çünkü benim meleklerim yok, şeytanlarım var, girmesinler sizin içinize. Yoksa hepiniz doğmadan birer Tanrı olursunuz, giremezsiniz cennetime. Ve asla sevinmeyin Tanrı oldum diye, hala bir cennet yaratamayacak kadar küçüksünüz, bir cehennem içinse fazla acizane!

Yemekler yenmişti. Ve tüm yemek boyunca ne Wicca ne de Marsinsan konuşmamışlardı. Marsinsan kızın zevkle ısırdığı pizza dilimini kıskandı, kız ise Marsinsan'ın ritmine daldı, aynı anda ısırışlarına, aynı ahenkte çiğneyişlerine ve aynı anda yutuşlarına. İkisi de aralarındaki bağın farkındaydı. Bu aşktan da başka bir şeydi ama adını koyamıyorlardı. Bu yüzden sadece aşk olduğunu düşündüler bunun. Ötesini anlatamazlardı. Bu bağ tek kelimeye sığacak kadar küçük değildi. Cümlelerle anlatılacak kadar basit, romanlara sığacak kadar kısa da değildi... Neydi bu bağ?

Marsinsan'ı gittikçe daha da boğan sessizliğe Wicca zaten alışkındı. Bu yüzden kız susmaya devam ediyordu ve bu anı Marsinsan'ın bozmasını bekliyordu. Gözleri gözlerine çarpıyor ama ikisi de hızla geri önlerine bakıyorlardı. Kız derin bir nefes verdi ve konuşmaya yeltendi, sonra bu kararından vazgeçip önüne baktı. Sessizliği Marsinsan bozmak zorunda kaldı:

-Ne, ne diyecektin?

-Hiç, sadece doydum diyecektim.

Doydum, hiçbir şey yemeden içmeden doydum bu dünyaya. İçindeki insanlara, mekanlara, iki yüzlülere, nefrete, pişmanlığa doydum. Her şeyine doydum bu dünyanın koca adam. Ama en çok da yalnızlığına doydum. Her şeyi buldum, eriştim ama ölüme varamadım, aşkı tadamadım.

-Ne düşünüyorsun?

-Ne kadar çok doyduğumu düşünüyorum koca adam.

Sonra durdu kız, gözlerini kıstı ve Marsinsan'a baktı bir süre. Bir şey sormak istedi, önce biraz kıvrandı ve sonra kelimeler ağzından dökülmeye başladı:

-Doyan insanın sofradan kalkması gerekmez mi?

Bu gerçek bir soru değildi, Marsinsan anladı. Aslında çok daha başka bir şeyi soruyordu. Bu kız dünyaya doymuştu. Marsinsan anladı. Demek istiyordu ki, ben buraya doydum, artık gitmek istiyorum. Ölmek istiyordu kız, her hücresi ölümü tatmak için zangır zangır titriyordu. Ölüme açtı bu kız. Ama o kadar kolay değildi. Marsinsan bu kızın ölmesine asla izin vermeyeceğini içten içe biliyordu. Durdu, kıza baktı:

Tanrıyı DoğurmakWhere stories live. Discover now