Onun beni umursamadığı gibi ben de aynı şekilde davranmaya karar verdim ve kitaplarımı masanın üstüne sertçe bıraktım. Bakışları tekrar beni bulduğunda eskisinden daha sinirli gözüküyordu. "Bana bak, canımı sıkma. Efendi efendi al kitaplarını, git."

Kulaklığının tekini yine çıkartmış suratıma aval aval bakıyordu, gel beni boğ diyen mimiklerini saymıyordum bile. "Kalk yerimden, görevlileri çağırmak istemiyorum," dedim, durum iyice saçma bir hal almaya başlamıştı. Ön sıradaki birkaç insanın bize baktığını görebiliyordum ve çalışmalarını böldüğüm için kendimi mahcup hissediyordum.

"Sen baya sıktın yalnız," diyen çocuk elinin tersiyle masaya bıraktığım kitapları yere itti. Sessizliğin hakim olduğu kütüphanede düşen kitaplarımın gürültüsü yankılandığı an, gözlerimin önünde siyah beneklerin uçuşmaya başladığını fark ettim.

Yüzüme yerleşen sinir bozukluğu gülüşü ile ortadan ikiye kopan kitabıma baktım ve dudaklarımı yaladım. Pencerenin önüne bıraktığım pet şişeyi hızla elime alıp, beklemeden suyu ceketine çarptığımda çocuk yerinden fırlamış, bileğimi elinin arasına hapsetmişti.

"Sen kimsin?" diyerek, Türk erkeklerinin kavga esnasında kurmaya yemin ettiği o büyülü soruyu sorunca öndeki iki kişi yanımıza gelmiş, bana yabancı olmayan bir elle de çocuk göğsünden geriye doğru iteklenmişti.

"Sen o eline hakim ol önce," diyen tanıdık sese kafamı çevirdim, Furkan ondan beklemediğim bir tavırla konuştuğu esnada bileğim bırakılmıştı.

"Hayırdır lan, sana ne oluyor?" İllet çocuk, bela olmaya devam edecek diye düşünüyordum ama Furkan'ın arkasından geldiğini gördüğüm Batuhan ve diğer erkekler etrafımızı çoktan çevrelemişti.

"Kardeşim olay çıkartma, bu kadar boş yer varken buraya oturamazsın zaten," diyen bir oğlan daha araya girdi, sonra da Nisan'ın "Ne oluyor, iyi misin sen Ahu?" sorusunu duydum. Eli bileğime dokunana kadar, kolumu tuttuğumu fark etmemiştim bile.

"Ceketime su fırlattı amına koyayım, sırf kadın diye mi üstüme yürüyorsunuz?"

Bravo.

Gerçekten bu düşünce yapısını ayakta alkışlıyordum, suyu canım sıkıldığı için mi çarpmıştım sanki ceketine? Hakkı olmadan yerimi gaspetmiş, bir de kitabımı yere fırlatarak ikiye ayrılmasına sebep olmuştu. Ne yapacaktım, teşekkürler deyip başka masaya mı oturacaktım? "Arkadaşım kız sana anlattı düzgünce, kafana göre milletin yerine oturup kitaplarını fırlatamazsın."

"Ne haliniz varsa görün," diyerek kendi kitaplarını inanılmaz seri bir hareketle toplarken yerdeki defterime de ayağıyla bastığını görebiliyordum. Sanırım tek gören de ben değildim, Furkan'ın da dikkatini çekmişti. Şerefsiz, hem defterime kitabıma zarar vermiş hem de kolumu acıtmıştı.

Furkan çocuğun defterime basmaya devam etmesine sinirlenmiş olacak ki, "Hadi kardeşim," dedi ve masadaki kalemleri eline tutuşturarak onu omzundan itekledi. Olay büyür diye endişeleniyordum ama kütüphanedeki çoğu insan yanımızda durduğundan uzatmadan kafasını sallamış ve uzaklaşmıştı.

Furkan önce bana baktı ve gözleriyle yüzümü taradıktan sonra çocuğun yere attığı, hatta ayağıyla çiğnediği defterleri hızlı bir şekilde topladı. Ben de yardım için eğileceğim sırada "Tamam hallettim ben," diyerek çoktan ayaklanmıştı.

Ahu ile CengizDove le storie prendono vita. Scoprilo ora