Gözlerim kısılırken Batuhan'a dönerek "Tesadüf?" diye mırıldandım. Batu'nun yüzündeki zoraki gülümseme saniyeler içinde jetonumu düşürmüştü.

Rıza dışında ilk buluşmaya getirilenler arasında en enayisi olabilirdim.

"Ee Buse, nasılsın nasıl gidiyor?" Sinirle derin bir nefes verirken, gözlerimi hafifçe kapattım. İşime karışma diye kaç kere uyarmıştım bu salağı, hala burnunu sokmakta ısrar ediyordu. "İyi gidiyor, eve gidip geldim falan derken biraz yoruldum. Cengiz?" Adımı duyunca Buse'ye baktım. "Vizelerden önce eve gitmeyeceğim demiştin ama gitmişsin sanırım?"

Gülümsedim ve 'Seninle ilgili detayları hatırlıyorum' alt metinli cümlesine nazik bir ses tonuyla "Olaylar öyle gelişti, planımda yoktu." dedim.

"Aslında ben de bu tatil İzmir'e bir arkadaşımın yanına gidecektim ama finallere kaldı," diye heyecanla konuştuğunda hafifçe gülümsedim. Ben konuşmayınca Batu "Hiç gittin mi İzmir'e?" demişti.

"Hayır, hiçbir yerini de bilmiyorum. Belki müsait olursan bana birkaç yer gösterirsin?" Bu da 'Gelecekte görüşmeye devam edeceğiz, değil mi?' alt temalı sorusu olmalıydı. "Bir ara hep beraber gideriz, Batu ayarlar." dedikten sonra tehlikeli bir gülümseme ile "Değil mi Batu?" diye devam ettim.

Boğazını temizleyen arkadaşım "Aynen aynen, hep beraber gideriz." demişti. Asalak olduğu için yaptığının ne büyük salaklık olduğunu yeni idrak ediyor olmalıydı. Kızı umutlandırdığı Buse'nin her halinden belliydi, heyecanla masanın üstünde birleştiği parmaklarını açıp kapatmasından bile anlaşılıyordu.

Bela sizi bulamıyorsa, Batu kılığına girerek hayatınızın orta yerine yerleşiveriyordu işte.

Acaba bu buluşmadan sonra Buse'ye ne diyeceğini de düşünmüş müydü? Sonuçta her şeyin iki ihtimali vardı bu hayatta, benim Buse'den hoşlanmama ihtimalini de düşünmüş olması lazımdı.

Gözüm kahvesini içen arkadaşıma takıldı, yok, düşünmüş olamazdı. Tek beyin hücresi Buse'yi mükemmel aday olarak kodlamıştı ve o hücreye göre de bu buluşmanın olumsuz sonuçlanma ihtimali yoktu.

Kiminle arkadaşlık ettiğine dikkat et diye boşuna demiyorlardı işte.

"Ailenle olan fotoğrafını storyden gördüm, annen ne kadar genç görünüyordu öyle?" Sürekli benim eksenimde dönen muhabbet az sonra kafamı masaya vurarak, bayılıp kurtulmama neden olacaktı. "Duysa sevinirdi," diye geçiştirmeye çalıştığımda genişçe gülümsedi. "Memnuniyetle söylerim ona da."

Hayır ya, bu cümleden de umutlanamazdı.

Bu işi batıracağım şimdiden belli olmuştu ve ne kadar battıysam Batuhan'ın da elimden o kadar çekeceği vardı. "Yok yok ben iletirim," diye çaresizce toplamaya çalıştığımda, huzursuz hisle yerimde kıpırdandım.

Bir insanı üzmenin huzursuzluğu yanında, kendimi suçlu hissettiren bir duygu da hissediyordum. Oysa hiçbir suçum yoktu, farkındaydım ama kalbime çöreklenen his geçecek gibi durmuyordu.

Batu'nun çalan telefonu ortamı böldüğünde, hadsiz arkadaşım bir dakika işareti yaparak telefonu açtı ve masadan kalktı. Baş başa kaldığımız anda Buse'nin bakışları tekrar yüzüme sabitlenmişti.

"Seninle konuşma fırsatı bulmak zor, yeni insanlara pek sıcak değilsin sanırım?" Kahvemden bir yudum alarak "Aslında yeni insanlar tanımayı severim, iletişim problemi de yaşamam." dedim. Panikle kendini düzeltmeye çalıştı. "O anlamda söylemedim, daha yakın bir iletişim. Ne bileyim, Batuhan veya Timuçin ile olan gibi?"

"Bilinçli yaptığım bir şey değil, daha fazla vakit geçirmekten kaynaklı herhalde," dedikten sonra bize doğru gelen Batuhan'a gözlerimi diktim. "Gençler çok özür dilerim, müzik grubunda bir sıkıntı çıkmış acil gitmem lazım." Kahvesini eline aldı ve karton bardakla beni işaret etti. "Cengiz'im sen halledersin."

Ahu ile CengizWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu