Bu zamana kadar bastırdığım her his şimdi açığa çıkacaktı. Daha fazla tutamıyordum.

"Hastaneye sabah gittiğimden beri ne planlar yapıyorum, biliyor musun? İlker nasıl olsa müsait olur. Parti istememişti. Hediyesini de çok sever. Ona yaptığım pastayı evden alır, onu dışarıya çağırırım. Uykusuz olmama rağmen gece mutfağa girip senin için pasta yapmıştım," dedikten sonra gözlerimi sildim. Sonra başımı iki yana salladım.

"Bunu gözüne sokmak için söylemiyorum. Sadece senin her an aklımda olduğunu bilmeni istiyorum. Sürekli senin için bir şeyler yapmak istediğimi, sürekli sana çekildiğimi bil istiyorum. Ama ben senin biraz bile aklına gelmiyorum," dedim burnum deli gibi sızlarken. Sesim de titriyordu. Gözlerindeki bakış iyice yumuşarken bana hiçbir şey demedi.

"Bana seni istemiyorum dedin. Umursamadım. Bizden olmaz dedin. Umursamadım. Millet bizim hakkımızda konuşacak diye ödün kopuyordu. Haklısın. Sana da hep hak verdim. Ama ben de çok kırıldım İlker," dedim kırık bir sesle. "Duygularımı hep geri püskűrttün. Bu doğum gününde beni güzel hatırla diye çok güzel şeyler yapmak istedim. Ama hiçbirinin önemi kalmadı." Tıkandığım için durdum ve yanaklarımdan inen göz yaşlarımı sildim.

"Ebru lütfen ağlama," derken sesinde garip bir ton vardı. Ama anlayamadım. Zaten onu hiç anlayamamıştım.

"Mesele Beren değil. Mesele senin benden başka herkese böyle gülmen, kaçmaman. Tamam, ilişki istemedin. Sonra arkadaş mevzusu açıldı. Ben onu bile kabul ettim İlker. Sırf sana yakın olabilmek için arkadaş olalım bari dedim. Ama arkadaş kalalım dediğimden beri sen benden daha da uzaklaştın. Ben seni hiç anlamıyorum İlker," dedim gözlerim iyice dolarken. Titreyen sesimi bastırmaya çalıştım. "Arkadaş kalmak istemiyorum," dedim sonra.

"Ne?" dedi aniden. Gözlerinde bunu beklemediğini gösteren bir ifade vardı. Şaşırmıştı. Ne olmasını bekliyordu ki? Daha fazla böyle devam edemezdim. Denedim. Olmadı.

"Ben seninle hiçbir şey olmak istiyorum," dediğimde canım yanmıştı. Onun her şeyi olmak istemiştim. "Sevdiğim adam olarak hayatımda olamıyorsan arkadaşım da olamazsın İlker. Bu arkadaşlık mevzusu tam bir saçmalıktı. Gözlerine bakacağım diye deli gibi heyecan yaptığım bir adamla ben nasıl arkadaş olabilirim?" dedim isyan edercesine.

Gözlerime çaresizce bakarken yutkundu. Bir şey diyecekken yine sustu ve ben yine konuştum.

"Yolum uzamasına rağmen marketinin olduğu caddeye gelip seni gördükten sonra eve gidiyorum ben İlker. Hastaneye sabah gideceğim zaman merdivendeki sesleri dinliyorum. Sen evden çıkınca sana denk gelmek için ben de seninle aynı anda çıkıyorum. Mesaj atmanı bekliyorum ama sen atmayınca yine ben atıyorum." Dolan gözlerimi sertçe sildim.

Ağladığım için sürekli tıkanıyordum.

"Sana yakın olmak için her şeyi denedim. Ama sürekli kendimi hep senin hayatının dışında buldum. Hep ittin beni. Gururumu boş verdim. Sen bana seni istemiyorum diye mesaj atınca bile kızmaya kıyamadım," dedim kısık sesimle. "Umut ettim. Bir adım atsa belki deneriz dedim. Beni kırmana rağmen seninle olmak istedim. Adım atmasa da en azından benimle konuşuyor dedim." Biraz duraksadım ve ağladığım için iç çektim.

"Beni sevmek zorunda değilsin İlker. Bunu biliyorum ama çok istemiştim," diye mırıldandım. "Senden sadece bir şans istemiştim. Bana bir kere gerçekten istediğin için gül istemiştim. Ya da sürekli oflayarak bıkkın bir şekilde değil de içten bir şekilde konuşmanı istemiştim. Arka planda çok kırıldım. Daha fazla buna devam etmek istemiyorum. Ne yaparsam yapayım olmuyor işte. Seni aradığımda beni yine geçiştirdin. Benden rahatsız olduğunu artık daha çok hissediyorum. Kabullenmek için elimden geleni yapacağım. İstediğin oldu."

"Ebru," deyip bana yaklaştığında kendimi geri çektim. "Ebru yemin ederim seni kırmak istemedim." Dudaklarım kıvrıldı.

"Sorun değil. Sen bana hep istemiyorum dedin ve ben de ısrar ettim. Bende de aşırı hayalperestlik var, biliyor musun? Seninle ilgili çok hayal kurdum. Çok umut ettim. Bunu yapmamam gerekirdi," dedim çatlak bir sesle. Sözlerimden sonra ikimiz de birkaç saniye sustuk. Sonra yine ben konuştum.

"Bundan sonra birbirimize vereceğimiz bir selamımız bile olmasın. Ben senden uzak duracağım. Sen de benden uzak durursun," dedikten sonra dolu dolu olan gözlerime inat güldüm. "Zaten senin için çok zor olmaz." Yutkundu.

"Böyle olsun istemedim ben," derken sesindeki üzgün tona bile yenilip ona sarılmak istedim. O kadar çok seviyordum ki, keşke bunu gerçek anlamda görebilseydi.

"Sorun değil," dedim yine ve gözlerimi sildim. Gözlerim ve burnum sızlıyordu.

"Ebru lütfen," derken acı çektiğini hissettim. "Ağlama."

"Sana bu zamana kadar çok rahatsızlık verdim. Hepsi için özür dilerim," dediğimde sesim yine titremiști. Çok çaresiz hissediyordum.

"Hayır Ebru," dedi karşı çıkmak istercesine. "Rahatsızlık vermedin." Başımı iki yana salladım.

"Verdim," dedim ben de karşı çıkarak. "Doğum gününü de mahvettim."

"Mahvetmedin," dediğinde sesi çaresiz çıkıyordu.

Sanki bir şeyler yapmak istiyordu ama yapamıyordu. Ya da ben böyle düşünmek istediğim için bunu tahmin ediyordum.

"Hislerimi sana tam olarak dökmek istedim. En azından bilmeni istedim," derken bakışlarımı kaçırdım. "Kendini de üzme. Sorun ben ve aşırı kaçan hayallerimdi," derken de buruk bir şekilde gülümsedim.

Allah'ım ne dediğimi ben de bilmiyorum. Kalbim çok acıyor. Sadece şu acı geçsin istiyorum. Lütfen.

Yine sessizlik oldu. Burnumu çektim. Başka ne diyebilirim diye düşündüm ama bir şey bulamadım. Sanırım bütün duygularımı ilk defa bu kadar açık söylemiştim. Zaten son kez olduğuna da emindim. Elimdeki poşete baktım.

Ona heyecanla aldığım hediyeyi bile nasıl versem diye defalarca düşünmüştüm.

Bu kadar sevmek sanırım zararlıydı.

Dakikalardır sıktığım hediye poşetini bir kez daha sıktıktan sonra ona uzattım. Gözlerine bakmadım. Eline tutuşturunca aldı. Boğazımı temizledim. Burnum ve gözlerim deli gibi sızlıyordu.

"Hediye almıştım. Eğer istemezsen çöpe de atabilirsin. Sorun etmem," dediğimde sorun edeceğimi biliyordum. Çöpe atsa ona da günlerce ağlardım.

Yüzüne baktığımda bir şeyler söylemek ister gibi bir hali vardı. Az önceki gibiydi. Ama nasıl konuşacağını da bilmiyordu. Bu saatten sonra ne dese boştu zaten. Onun bir şey söylemesine izin vermeden yine ben konuştum.

"İyi ki doğdun İlker," diye fısıldadım. "Umarım çok mutlu olursun. Bundan sonra seni rahatsız etmeyeceğime emin olabilirsin."

Konuşmasına yine fırsat vermeden arkamı döndüm ve sokağın aşağısına doğru hızlı bir şekilde yürümeye başladım. Bu şekilde eve gidersem bizimkilere açıklama yapmak zorunda kalacaktım. En iyisi hastaneye geri dönüp nöbete kaldığımı haber vermekti. Gececiymișim gibi davranmak daha iyiydi.

Gözlerimdeki yaşlar deli gibi inerken İlker'in seslendiğini duydum ama ona dönmedim. Bu sefer de koşmaya başladım. Hıçkırarak ağlarken bir yandan da koştuğum için göğüs kafesime, ciğerlerime bir ağrı saplandı. Sokağı döndükten sonra bir binaya yaslanıp ağlamaya devam ettim.

Ağrıyan göğüs kafesim veya ciğerlerim değildi. Daha çok kalbimdi.

***

Buraya hislerinizi alayım...

Ebru açısından düşünüp buraya düşüncelerinizi bırakın lütfen.

İlker açısından düşünüp buraya düşüncelerinizi bırakın lütfen.

Çatlak Kız | Texting ✔Where stories live. Discover now