"Keşke doğduğun günden itibaren seni tanısaydım." Diye fısıldadı kulağımın içine doğru nefesini vererek. Tüylerim ürpermişti. Sözlerinden mi yoksa nefesinden dolayı mı bilmiyorum. "13 yaş bile geç çünkü."

Gülmemek için dudağımın içini dişlerken odağımı yeniden ekrana verdim. "Hıı tabi. Abi derdim ben de sana."

Yüzüne bakmasam da afallamış suratı gözlerimin önüne geliyordu. Aslında niyetim kafasının içinde Bilal Göregen'in darbukasıyla 'Sevdiğim kız bana abi deyince' çalmasını sağlamak değildi ama top ayağıma gelince tribünleri coşturmasam ayıp olurdu.

Asena'nın "Dümen otele ulaştı." Demesiyle hepimiz bir anda dikkatimizi ekrana verdik. Bu abi konusunun kapanmadığını biliyordum, şu an sadece önceliğimiz başkaydı.

"Telefonunu resepsiyona teslim etmiş olmalı. Muhtemelen karıştıracaklar."
Bu durum normal miydi? Neden bu kadar sakinlerdi bu konu hakkında?

"Kendi fotoğraflarının olmamasını garipsemeyecekler mi?" Şimâl'in sorusu aklımdaki ampulleri aydınlattı. Elbette sahte bir telefonu vardı.

"Çocuklarının ve eşlerinin resimleri var. Elbette daha önceden hazırladığımız bir telefon bu. Yani birkaç evrak resmi, birkaç doğa resmi. Bazı mesajlaşmalar ve mail hesapları. Bir iş adamı için gayet yeterli. E Mersin'de de bir iki özçekim yapmış. Mis"

Anladığım kadarıyla bu telefon uzun zamandır birine aitmiş gibi kullanılan bir telefondu. Allah bilir bunun gibi kaç bin tane daha telefon vardır. Çok sistematiklerdi ve çok yönlü düşünüyorlardı. Diğer ülkelerdeki henüz tanışmadığım ve belki asla tanışmayacağım üyeleri de göz ardı etmiyordum. Herkes çok sıkı çalışıyor olmalıydı. Anlık olarak aslında o kadar da çalışmadığımı fark etmiştim. Spor idmanı yaparken, motor ve İngilizce öğrenirken, yazılım öğrenirken üstüne okuldaki sınavlarıma çalışırken canım çıkıyordu ve çok çabaladığımı sanıyordum ama bu onların rutiniymiş. Aslında çok daha fazlasını yapmalıymışım ama hiç kimse bana bunu hissettirmiyor daima beni yüreklendiriyorlardı. Sadece adil ve çalışkan değil, çok kibar ve iyi insanlardı...

Işılay da Asena'nın yanına oturdu. Gözleri şişmişti uykusuzluktan.

"Ses almaya çalışsanıza Burak?" dediğinde eliyle yüzünü sıvazladı. Tamamen makyajsızdı ve hâlâ çok güzeldi. Onun makyaj güzeli olduğunu düşünüp kendimi rahatlattığım tüm günler boşunaydı yani.

Burak ve Kübra bilgisayarlara dönüp parmaklarını hızlıca oynatarak bir şeyler yapmaya başladılar. Bu bir şeyler muhtemelen Dümen'in göbeğinin içindeki mikrofondu.
Arapça bir cümle hoparlörden duyuldu.

"Anladınız mı?" diye sordu İbo. "Ben kaçırdım. Sadece 9. Kat olduğunu anladım."

"Bellboy'du sanırım. Ya da daha üst rütbeli biri olabilir. 9. Kat G809 numaralı oda."

"Keşke elimizde otelin krokisi falan olsaydı. En azından hangi tarafa düştüğünü, pencerelerini falan bulur drone ile izlerdik."

"Bence normal müşteri odası değil bu."

Her kafadan bir ses çıkarken Tolunay'a baktım. Kaşları çatıktı.
Yine Arapça bir cümle duyuldu hoparlörden. Bu ses, lisandan dolayı biraz farklılaşsa da kesinlikle Mirza'ya aitti. Hiçbir şey anlamıyordum! Bari Arapça bilseydim!

Ç.T. Adaletkoridoru.comOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz