☆2.Bölüm☆

192 84 32
                                    


Çantam neyseki ağır değildi. Yoksa Göktuğ'a hemen hemen yaklaşmış olmayacaktım.

Peşinden koştuğum için yolu bile bile uzatıyordu. Önüne geçmek için kullanacağım ara sokaklar da yoktu. Bunu bilerek nereye gideceğini hesaplıyordu.

Nefes nefese kalmıştım ama o koşmaya, ben de onu takip etmeye devam ediyordum. En sonunda sağa döndü. Duraksayınca hızımı olabildiğince yavaşlattım. Bununla birlikte derin derin nefesler alıp vermeye devam ediyordum. 

Ona olan sinirimi atmak için tam konuşacakken, "İyi misin?" diye nahif bir tonda soran Göktuğ ile yavaş adımlarla ona yaklaştım. Yaklaşık altı yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim çocuğu tutuyor, gözleriyle bedenini tarıyordu.

Çocuk ona cevap vermezken, "Ne oldu Göktuğ?" diyerek sorumu sorup varlığımı onlara belli ettim. Göktuğ bana baktı.

"Çocuğa çarpıyordum ama durdum. O da korkuyla ayağını burktu." bakışları benden çocuğu buldu. "Neden konuşmuyorsun?" bu onu tehdit etmekten çok sorununu çözebilmek için sorduğu, ilgi dolu bir soruydu ama çocuk bakışlarını korku ile çekti ondan.

"İyiyim ben," dese de sesi oldukça güçsüz çıkmıştı. Üzerindeki eski elbiseler ona bol geliyordu. Bir an için büyük beden olduğunu düşünmüştüm ama sonra fark ettim ki; sorun elbiselerle değil içindeki bedendeydi. Bu çocuk en son ne zaman yemek yemişti? Bu kadar incelecek kadar ne yapmıştı?

Onunla göz göze gelebilmek için eğildim. Göktuğ bana müsaade edip benim için yer  açtı. "Bizden korkma. Biz sana zarar vermeyiz," bakışları beni buldu. Sanki bunu teyit etmek ister gibiydi. Güvenip güvenmemek arasında gidip geliyordu.

Doğruldum. Elimi ona uzattım. "Hadi gel, abinin yaptığı hata karşılığında sana yemek ısmarlayalım." kısa süreliğine Göktuğ ile göz göze geldim ama bakışlarında onaylamadığını düşündürecek hiçbir şey yoktu. Bu beni rahatlattı çünkü ona sormamıştım.

"Ayça Ablan haklı. Hem biz de okuldan yeni çıktık. Yemek yemeye gidecektik." çocuk kocaman yaptığı gözlerini bize dikti. "Ben bunu kabul edemem," diyince hemen bakışlarım, yardım dilercesine, Göktuğ'a kaydı.

"Nedenmiş o? Hem biz bunu karşılıksız olarak yapıyoruz. Özür dilemek için. Hem şu sokağın sonunda çok güzel bir pizzacı açılmış." duraksadı. Onun ilgisini nasıl çekebileceğini düşündü.

"Pizza sever misin?"

"O da ne?" diyen çocuk canımı yaktı. Dişlerimi sıktım. Bu dünya adil miydi şimdi? Kim adil olduğunu iddia edebilirdi?

"Madem bilmiyorsun, gel işte gidelim," dediğinde çocuk başını belli belirsiz salladı. İçinde yaşadığı çatışmanın kazananı sonunda belli olmuştu. Göktuğ, çocuğu tek hareketiyle omuzlarına aldı.

Yürümeye başlarken onun yere ne zaman düştüğünü anlamadığım çantasını da alarak onları takip ettim. "Adın ne bakalım?"

"Samet," çocuk belli belirsiz konuştu. Oldukça sessiz ve çekingendi. Onu neşelendirip biraz olsun bizimle sohbet edebilmesi için, "Benim de kardeşimin adı Samet, senden beş yaş felan büyüktür." dedim.

"Onunla tanışmak ister misin? Belki birbirinizi seversiniz," diyen Göktuğ ile birlikte başımı aşağı yukarı doğru salladım. "Eminim ki birbirinizi seversiniz," dedikten sonra lokantaya gidene kadar sadece bu kadar konuşabildik.

Ben onların karşısına oturunca yanımdaki boş sandalyeye çantalarımızı koydum. Göktuğ bizim için sipariş verirken telefonuma baktım. Her zaman sessizde tuttuğum için gelen beşe yakın mesajı şimdi okuyabiliyordum.

Sevimsiz ^TEXTİNG^Where stories live. Discover now