Bilge kafasını salladı. "Evet, kimsenin bilmediği bir köyde yaşıyoruz. Saldırıya uğradık. Öldünüz, kaçırıldım ve buraya sürüklendim. Annemin İngiliz olduğunu biliyorlar."
Süleyman,"Gerisi bende."dedi ve kızının kolunu tutan adama,"Lütfen oturalım Lordum. Size her şeyi anlatacağım. Bilge benim yaşadığımı bilmiyordu."dedi.

Andrew öldürücü bakışlarını kızın üstünden çekerek, kolunu serbest bıraktı ve adamı koltuklara yöneltti.

Karşılıklı oturduklarında Bilge ayakta durmuş babasına özlemle bakıyordu.

Süleyman,"Bir suikast yaşadık. Karımı kaybettim ve bende çok ağır yaralandım. Bir köylü buldu beni, yardımcı oldu. Onun sayesinde hayattayım ve ayağa kalktığım andan beri kızımı arıyorum. Binlerce kilometre öteye kaçırıldığı için bulmam o kadar zor oldu ki... Düğünüzün davetiyesi geldiğinde böyle bir sürpriz ile karşılaşacağımı bilmiyordum. Kızım, Bilge'm burada. Mutlu ve her şeyden önemlisi yaşıyor, sağlıklı."

Andrew şaşırdı. "Siz gerçekten babası mısınız?"diye sordu sanki inanamıyor gibi.
Süleyman güldü. "Evet, öyleyim. İsmim Süleyman. Alkan boylarının lideriyim."

Andrew şaşkınlıkla ayakta duran kıza baktı. "Bilge?"dedi merakla. "Babanın Alkan boylarının lideri olduğunu neden söylemedin?"

Karşısındaki sıradan kız aslında bir soyluydu. Önemli bir Türk liderinin kızıydı. Bilge yutkundu. "Ben-ben korktum."dedi sakince. Babası kızına gülümseyerek baktı. "Kızımla evlendiniz."dedi ve tekrar Andrew'e bakarak iç çekti. "Evlenmeseydiniz, bu düğünü yapmasaydınız kızımı hiçbir zaman bulamayabilirdim."

Andrew nefesini sertçe dışarı verdi. Karısına,"Otur bir yere."diye homurdandıktan sonra,"Olivia!"diye bağırdı.

Yaşlı kadın yanaklarını silerek,"Emredin efendim?"dedi ve lordun yanına koştu.

"Misafirimiz var. Mühim bir misafir ve onu burada ağırlayacağız. Hazırlıkları başlat. Güney cephesindeki bir odayı hazırlat. Her şey ile ilgilen. Bir sorun çıksın istemiyorum."

Bilge kocasının yanına oturup babasına gülümsedi. Türkçe bir şekilde,"Seni çok özledim baba."dedi.
Süleyman iç çekti. "Ben de güzel kızım, ben de."

Bilge sevinçle,"Hala bir rüyada gibiyim."dedi ve kıkırdadı.
Andrew ikilinin anlamadığı bir dilde konuşmasına sinirlenmişti.
Süleyman'a bakarak,"Efendim rica ederim ki yanımda sadece İngilizce konuşun."dedi. Cümlesi kibar dursa da sesi o kadar sertti ki Bilge korktu.
Süleyman gülümseyerek kafasını salladı. "Pekâlâ Lord Andrew. Siz nasıl isterseniz."

**

Bilge sevinçle Andrew'in boynuna atladığında adam kaşlarını çattı. Bu kız ne zamandan beri kendisine bu kadar samimiydi?

Evet, dün geceden beri.

"Babam yaşıyor Andrew!"dedi kımıl kımıl. "Yanımda, yaşıyor, bana bakıyor ve konuşuyor. Hayal değil, gerçek!"

Andrew bir elini kızın beline sarıp, sarmaladı diğeriyle kızın sırtını okşadı.

"Senin adına çok mutluyum."dedi sakince.
Bilge geri çekilerek iki eliyle adamın yüzünü kavradı ve dudaklarına daha önce hiç yapmadığı bir şekilde, tutku, aşk ve mutluluk dolu uzun bir öpücük bıraktı.

Andrew kızın bedenini çekip iyice kendisininkine yapıştırdığında Bilge kıkırdadı.

Sevinci o kadar büyüktü ki ne utanç hissediyordu ne de çekiniyordu.
Genç adam onu yatağa itip düşmesini sağladı.
Bilge gülümseyerek yakışıklı adama baktı.
"Dün tanışmak istiyorum dedin, bugün büyülü gibi babam yanımda!"

Gerçekten de bir büyü söz konusuydu.
O gün ölmeyen tek kendisi değildi. Nasıl bir sihir onlara yardımcı olmuştu bilmiyordu ancak ikisi de buradaydı, yaşıyordu!

Andrew elini gömleğine götürdü ve iliklerini sökerken sırıttı.

"Evet,"dedi ve gömleğini yere atarak,"Seni ilk defa bu kadar çok mutlu görüyorum."dedi.
Bilge kafasını salladı. "Uzun zamandır ilk defa böyle mutlu hissediyorum."

Adam eğilip kızın dudaklarını öpmeye başladığında Bilge kıkırdadı.
"Çok güzel öpüşüyorsun."dedi mest bir şekilde.

Bilge şu anda sarhoş gibiydi. Sebebi bir şarap veya rom değil mutluluktu.

Andrew öpüşleri arasında sırıtıp kızı belinden tutarak havaya kaldırdı ve yatağa yatmasını sağlayıp üstüne çıktı.

Gerdanını ve kulak memesini öperken Bilge iç çekti.
Andrew kızın elbisesinin önünde olan ipleri çözdü kızla.

Genç kız,"Çok güzel dokunuyorsun."dedi bu sefer de. Andrew kafasını kaldırıp kısa bir saniye kızın gözlerine baktı.

Elbiseyi omuzlarından aşağı çekip göğüslerini açığa çıkardı ve öpmeye, ısırmaya başladı.

Bilge tekrar,"Öpüşlerine hasta olmamak elde değil."diye mırıldandı.

Andrew gülerek kızın yüzüne yaklaştı ve,"Seni seviyorum."diye fısıldadı.

Bilge gülümsedi. "Bende."dedi.

Andrew duyduğu cümlenin güzelliğiyle mest olurken,"Bir daha söyle."dedi ve kızın bedenine sertçe kendisini bastırdı.
Bilge irkilse de gülmeyi kesmedi. "Seni seviyorum Andrew."dedi. "Çıkar şu lanet pantolonunu artık."

Andrew kahkaha atarak kemerini çıkardı ve pantolonundan kurtuldu.

"Böyle ateşli bir kadın olduğunu kim bilebilirdi ki?" Dedi arzuyla.

Sertleşmiş erkekliğini kızın yanan kadınlığına getirip,"Bana ne istediğini söyle."dedi.

Bilge omuz silkti. "Mutlu olmayı."

Andrew güldü. "Şu anda mutlu musun?"

Bilge kafasını salladı. "Hemde tahmin ettiğinden kat be kat."

Andrew kızın aniden içine girdi. Bilge bədəni yay gibi gerilimde adamın omzuna ellerini attı ve kendisine çekerek öpmeye başladı.
Öpüşmelerinin arasında,"Senin olmak harika bir his."dedi.

Andrew delirecekti. Hırlayarak git gellere devam etti.

Sonunda ikisi de doyuma ulaştığında sabah oluyordu.

Andrew kızı göğsüne çekmiş yaşadıkları şeyleri düşünürken Bilge huzula uyuyordu.

Uykusunda elini adamın çıplak ve kaslı göğsünde gezdirdi.
Andrew nefesini tutarak bu muazzam işkencenin bitmesini beklerken gülümsedi.

Aşık bir adamdı ve bu çok ilginç bir histi.
Bir ilkti onun için, ilk defa birinin kokusunu solurken bile tahrik oluyor, teni pamuk gibi geliyordu.

Kendisinden başka düşündüğü tek kişi kızıyken biri daha eklenmişti.

Kendi gibi hayatı da bir sır olan Bilge.

Taş yürekWo Geschichten leben. Entdecke jetzt