GELECEK

237 32 27
                                    

'Gelecek' sandığımız gelmeyecek bir zamandır, gelecek.

Acılar mı büyütürdü insanı, insan mı büyütürdü acılarını? İkilem içerisinde yaşamaya alışmış birkaç bedendi onlar; ya da bu halde yaşamaya zorlandılar. Başka insanların sevdası delerken dağları, onlarınsa yaşadıkları belki de yaşayacakları deler geçerdi dağları, taşları.

Yıllar devrilmiş kader denen bu şey çıkarmıştı karşılarına o geleceği. Gözler görmüş gönüllerse dolup taşmıştı. Devrilen bu yılların enkazının altında ise o güzel anılar kalmıştı. Toprağa gömülmüş, kurtarılmayı bekliyorlardı. İçinde çırpınan birçok çocuğun bedeni de yok oluyordu bu enkazın altında. Çırpınıyorlardı. Bağırıyorlardı. Ama seslerini duyan olmuyordu.

Kurtarın! Biz hep buradaydık, ama sesimiz bastırıldı! Sessizliğimiz çığlıklarımız oldu şimdi!

"Yıllardır buradaydım sen neredeydin? Seni hep bekledim, burada!". "Elma ağacı vitamin olmuyor artık ona!". " Hasret kaldım ben ona; suçlusuysa sendin, sen!". "O uçurumdan ben atlasaydım beni sever miydin?". "Masmavi okyanusunda tek boğulan kişi bendim. Sevginle değil bu sevgiyi göremeyişinle...". "Beyaz, gelinlik mi olacak yoksa kefen mi anne? Bu çeyiz mi yoksa son günlerimin huzuru için serilen birkaç parça eşya mı?"

Kim kurtaracak beni? Kim kurtaracak bizi bu kendi çıkarları için kullanılmış, sevgisiz, kimsesiz bedenleri?

Yıllar beklendi belki açık yaraya deva olur diye. Kabuk bağlayan yaralar yine darbe aldı. Neden mi? Ne zaman iyi gelmişti ne de tozlanmış anılar. Ne mi gerek? Sen be acımasız adam. Sen ve senin sözlerin. Belki de beni gördüğünde tüttürdüğün dumanın.

🕛

Zihnimin içinde olup bitenler bana saklıdır Bay Asi. Kimse karışamaz içindekilere. Lütfen o ela gözlerini üzerimden ayır." Parlayan hareleri ne etrafı aydınlatıyor ne de karanlık düşüncelerimi. Hala bakmayı sürdürüyordu deniz gözlerime.

"Ne o, çok mu beğendin yüzümü, yoksa bu üstünlüğümü mü? Kaleni fethetmeye çalışan hiç olmadı mı?" Film çevriliyordu sanki de herkes izliyordu bizi. Bir film çevrilecekse yönetmeni de tek oyuncusu da bendim. Neden mi? Bu filmin başka yaralara ihtiyacı yoktu. Kendi yeterde artardı bile.

Filmimi işgal edecek tek insan ise karşımdaki bedendi. "Çok beğendim canım. Asla küfürlerimle doldurmak istemiyorum o beyaz tenini." Daha da fazla yaklaştı yüzüme. Nefesi suratımda siniri ise ruhuma işliyordu; ya da ben öyle sanıyordum. "Benim kalem, benim krallığım, benim üstünlüğüm, benim piyonlarım... Burada ne görmeyi ya da ne hayal etmeyi düşünüyorsan hepsi bana ait. Kalemi fethetmek isteyen mi var? Yılların deviremediği bu şeyi eğer cesareti varsa devirsin. Devrilsin bu kaleler, boş şişeler. Ben burada olduğum sürece izin vermem; kimse buna cesaret edemez bile." Adımlar yavaştı ancak şu an hızlı olabilecek tek şey adrenalindi. Ardını döndü bana ve ellerini iki yanına açtı, başı ise geriye savruldu.

"O cesareti bulana iletin, benim olmayan yatağıma bile ölüp ölüp biten varken, ayağımın tozu bile olamayacağa değil zeytin dalı tek bir gül bile uzatmam." İşaret parmağı havadaki egosunu savurmaya devam ediyor şovunu sergiliyordu. "Ha şunu da ekleyeyim. Eğer o kişiyi ben davet ediyorsam krallığıma yanımdan eksik etmeyeceğim bir gülümün olur o zaman. Tabii bu da imkansız da. Ben imkansız severim."

Büyük cüssesini tekrar çevirmişti ortaya. Yeniden yüzünü görebiliyordum. O görmek için can attığım yüzü(!) Yıllar etkisiyle büyüyüp gelişmiş bedeni, geniş omuzları, yüzümden eksik etmediği ela gözleri ile karşımdaydı. Ancak bu koca bedenin bilmediği ufak şeyler vardı ama yanımdan eksik olmayan zamanımla ona gösterecektim.

" Neyi severseniz sevin ancak ben kendi kurallarına göre yaşayan bir insanım. Kim ne derse desin bu kendini bir şey sana bir asi olsa bile." Bu dediğimle histerik gülüş savurmuş ardından bu gülüşünü daha da büyütmüştü. Kahkahası bu sessizlikle daha da ortaya çıkarmıştı kendini.

"Küçük hanım bence siz bu tatsızlık daha fazla büyümeden bu fikirden çıkın. Çünkü bu yol, yol değildir."

"Bende kendi yolumu kendim yaparım. Bu zamana kadar kime ihtiyaç duydum. Benimle olan benimle gelir ardımla ilgilenmem." Uzaklaşan adımları yine yakınlaşmıştı bedenime. Dolaşan inat keçileri ikimize de etkisi altına alıyordu.

"Fazla heveslenme derim, üzerine ben ve benim olan her şey devrilir, vazgeçersin"

"Ben bu davamdan vazgeçmem. Neyden vazgeçtim? Hangi sözümü tutmadım? Bilemezsin." Hırsım ve sinirimle kollarımı bağladım.

Emindim. Bu zamana kadar neyden emin olmamıştım ki? Bir yola çıktıysam bu yolu devam ettirir, yarıda bırakamazdım. Kural tanımayana kurallarımı tanıtmakla kalmayacak, baştan yazacaktım. Krallıksa krallık, varlıksa varlık... Kimin umurunda? Gerekirse yoktan var ederdim ama yine de kimseye boyun eğmez, onun piyonu olmazdım.

"Göreceğiz küçük hanım. Bu koca zaman sana küçük gelmez umarım." Uzattığı eli kendime olan tüm güvenimle sıktım.

"Göreceğiz Bay Asi. İsterse un ufak olsun ben yine de kendi ekmeğimi bir yerden bulur çıkarırım."

"O ekmekler kolay yenir mi, kader izin verir mi ki?"

🖤

Uzun yıllar, onun dostu, dayadığı omzuydu. Genç kızın bu zamana kadar yaşamasının tek sebebi inandığı kader denen şeydi. Ailesiyle yaşadığı sorunları çarptığı kapının ardında bırakıp kendine yeni bir sayfa açmak için yeni bir okula kayıt yapar ve bu yeni sayfasına eklenecek leke ise o gün bulaşır o temiz sayfalara; ne kadar temiz olmasa da o sayfalar.

Okulun ilk günü girdiği iddia ile bir oyuna belki de beklediği kadere itilir. Okul adına yapılan Yolculuk: Gelecekle Yüzleş adlı oyundur bu iddianın asıl bahsi. Asıl gerçeklerin ve dostu bildiği yılların kapısı aralanır bu oyunla. Kıyıda köşelerde birikmiş sırların tozunu alacak olan bu oyunla aydınlanır gerçekler.

Makinelere bağlanıp sırlar, acılar, anılar çekiliyor ve alehlerine sunuluyordu bu oyunda. Ya dik duruyordu bu beden ya da boyun eğiyordu gerçeklere; tabii bu gerçeklerle akıllarını kaçıranlar devam edemiyorlardı, unutmamak gerekirdi sonuçta.

İnanılan bu kader, beklenen onca yıl, yüreklerde yer alan acıların yarası için önce zehri içmek gerekti. Bu derdin devası ise zehri sırtlanacak yüreğe bağlıydı. Bu oyunda şans yoktu. Bu oyunda saklanan sır perdesi yoktu. Önce ufacık ışık huzmesiyle başlayıp aydınlığa kavuşan bir yürek vardı.

Kurtarılacak birkaç çocuğumuz varken hala kenarda oturamazdık öyle değil mi? Sevgisizliğe alışan, belleri acıları sırtlanmaktan bükülen, kimi terk edilmiş, kimi hasret kalmış, kimi ölene sevgisini sürdürse de içinde umut sürdüren, kimi başkasını sevse de sevmekten vazgeçmemiş, yüzmeyi bilse de boğulmuş, kimi bilinmezlikte çalkalanıp durmuş...

Kimseler bilmemiş, kimseler duymamış... Sen sessizliklerine çığlık olamaz mısın?

"Yolcular, hazır olun başlıyoruz."

🕛

Selamlarr, güzel bir giriş olmasını istedim, oldukça emek gösterdim. Şu anki hali güncellenmiş halidir, haberiniz olsun. Değişecek sadece yazım hataları ve ilerleyiş var. Bunu da belirtmek istedim.

Güzel başlangıcımız umarım güzel sonlar getirir. Bana vereceğiniz her bir destek için geçmişten teşekkür ediyorum. Gelecekte elimde basılmış haliyle de teşekkür etme şansım olur umarım.

Kitabın daha başındayız ama her bölümde gerekirse söylemek istediğim beni en başından beri destekleyen Mahi ve Poyraz karakterlerine hayat veren iki güzel insanı burada anmak ve yeniden teşekkür etmek istedim. İyi ki varsınız, iyi ki hep yanımdasınız❤️

Diğer bölüm ve kitaplarımda buluşmak dileğiyle... Sizleri çok seviyorumm, öpüldünüz Sayın Yolcularımm🐸...

Instagram: retrovaleria

YOLCULARWhere stories live. Discover now