3. Gün: 19 Eylül Cuma, Part 3

7 1 0
                                    

Gece,

Öğlene kadar atıştıran yağmur akşam saatlerinde yerini sağanak yağışa bırakmıştı. Açık olan sokak penceresinden içeriye doğru hafif rüzgar esiyordu.
Lily küçücük güvenlik odasının bunaltıcı havasında beklemekten sıkılmış, bir ileri, bir geri dönüp duruyordu. Sonunda sallanarak içeri giren müdür yardımcısını görünce rahatladı.

"Bay Javert, ofisinde yoktu, zaten böyle bir günde izin vereceğini de sanmıyorum." diye söze başladı içeri girerken, "Senin için birkaç saniyeliğine alarmı kapatabilirim, başka birşey bekleme benden."

Lily memnuniyetini belli edercesine başını sallarken adam sözlerine devam etti.

"İşini bir an önce hallet yeter, kendisi konuklar yüzünden çok meşgul. Aksi takdirde beni kovması kaçınılmaz olur."

***

Kapıyı açıp dışarı çıktığında Liam yağmurun altında, elinde telefon biriyle mesajlaşıyordu. Tedirgin bir hali vardı. Öyle ki Carrié'yi görür görmez öfkeyle bağırdı.
"Hadi artık, geç kalacağız!"

"Geldim işte, neden kızıyorsun?" diye karşılık verdi Carrié, elinde siyah bir şemsiye tutuyordu. "Hem sen modayı sevmezsin ki, ne diye bu kadar acele ediyorsun?"

Bir bilsen... diye iç geçirdi Liam. Şoför koltuğuna oturarak hızla kapıyı kapatıp, kontağı çevirdi.

***

Asimetrik şekilde döşenmiş kaldırımda yavaş adımlarla ilerlerken, kadının bahsettiği o evi hiçbir yerde bulamamıştı.

O sırada yoldan geçen bir araç, hızını almadan köşeyi dönünce, büyük çukura biriken pis yağmur suyu kızın üstüne gelmiş, buda yetmezmiş gibi ayağı takılıp yere düşmüştü.

Kahretsin! diye kendi kendine söylendi Lucia, ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Kıyafetinin kirlendiği gibi birde üşüyordu. Keşke evden hiç ayrılmasaydım, diye düşündü.

O esnada oradan geçmekte olan bir çocuk bu olanlara şahit olmuş, yardım etmek için ona yaklaştı.
Büyük ihtimalle 16, bilemedin 17 yaşlarında falandı. Kıvırcık kumral saçları, açık kahveye çalan göz rengiyle iyi birine benziyordu.
Siyah takım elbisesinden anlaşılacağı üzere şık bir davete gittiği belliydi.

Çocuk elindeki şemsiyeyi kızın başına tutarak Madam? dedi elini uzatırken, İyi misiniz? diye sordu.

Lucia kendi kendine, "Yine mi aptal Fransızlar, bıktım artık onlardan." diye söylendi. Ama hemen yanı başında tıpkı onun gibi İngiliz birinin olduğu kimin aklına gelirdi.

Çocuk kızın söylediklerini pek umursamamıştı, aksine bir İngiltere'li olarak gurur duymuştu. Onu asıl üzen şey kızın bu kendini beğenmiş tavırlarıydı.
"Evet, onlarında bizi sevdiği pek söylenemez!"

Lucia utancından ne yapacağını bilemedi. Hızla yerden kalktı.
"Özür dilerim, lütfen beni affedin!" dedi. İyi yetiştirilmiş biri olarak bunu yapması hoş değildi. Sonuçta o bir leydiydi.

Çocuk alayla güldü.
"Genelde sana yardım edenlere böyle mi davranırsın?" diye sordu alayla, "Dua ette bir sonra ki kişi Fransız olmasın!"

Lucia çocuktan böyle bir tepki beklemiyordu. Hem şımarık, hem küstah, diye iç geçirdi.
"Ben burda senden özür diliyorum, geçmiş benimle alay ediyorsun."

"Bunu sen istedin!"

"İyi de ben senin İngiliz olduğunu nereden bileyim, bu benim hatam değil."
Lucia bu sözleri söylerken çocuğun ayaklarının altında birşey gözüne çarptı.

Şah MatWhere stories live. Discover now