20. Bölüm

105 17 0
                                    

   Hayat öyle gariptir ki zamanın ne getireceğini öngöremeyiz. Kâh asla alışamam dediğimiz şeyler olmadan yapamaz hale geliriz, kâh vazgeçemem dediklerimizi tek kalemde silip atarız. Dün olmaz dediklerimiz bugün gerçekleşirken, yarının nelere gebe olduğunu tahmin etmeye çabalarız. Sürekli düşünürüz. Hep yoruluruz. Ama ne olursa olsun hayat devam ediyordur, dünyanın dönüşünü bizim tek gözyaşımız durduramaz. Gerçekleşeceğini söyleseler kahkahalarla güleceğim olaylar hayatımda bir bir yaşanırken ben bu tempoya ayak uyduramadığım için sürekli tökezliyordum. Tıpkı şu an olduğu gibi...

   Emir Bey karşımdaki koltukta oturmuş bana bakarken ben hâlâ şu an gerçek mi diye sorgulamakla meşguldüm. Neden gelmişti, ne konuşacaktı bilmiyordum. Şaşkınlığımı üstümden atamamışken içeri gelmesini söylediğimi hatırlıyordum, bu kadar. Yaklaşık on dakikadır sessizce beni izliyordu. Arada bir kaçırdığım gözlerimle bakışlarına karşılık veriyordum. Ne güzel iletişim ama!

   En sonunda dayanamayıp konuşan ben oldum: "Gelme sebebinizi açıklayacak mısınız, yoksa ben sizin yüz hatlarınızı ezberlemeye devam mı edeyim?" Üslubuma dikkat etmek için kendimi zorlamamıştım. Dağ evinde yaşanan tatsız olaydan sonra Emir Korkmaz'ı gözümde bitirmiştim. Ne saygı vardı içimde, ne de iyi niyet. Bunun sorumlusu da Emir Bey'in ta kendisiydi. Emir Bey...

   Gözlerini sıkıca kapatıp birkaç saniye öylece kaldı. Söylemek istediği birçok sözü yuttuğunu görebiliyordum. Gözlerini açtığında yeşil harelerinin derininde bir pişmanlık görür gibi olmuştum. İncelemek istemediğim için bakışlarımı kaçırdım. "Ben..." Derin bir nefes aldı. Kelimeleri toparlayamıyordu. "Geçen gün hakkında konuşmaya geldim."

   "Konuşacak bir şey yok," dedim kayıtsız bir sesle. "Siz o gün söylenecek her şeyi söyleyerek tüm kapıları kapattınız. Boşuna nefesinizi tüketmenize gerek yok."

   "Duru." İsmimi ikinci kez duymuştum onun ağzından. Dağ evinde tartışırken söylediğinde öfkeli zikretmişti ismimi, şimdi ise acı doluydu. Sahi, neden acı dolu çıkmıştı sesi? Pişman mıydı o gün yaşananlardan? "Ben o gün söylediklerimi düşündüm ve sana haksızlık ettiğimi anladım."

   Dudaklarımdan öfkeli bir gülüş döküldü. "Yapmayın Emir Bey. O günden bu yana düşündünüz ve bana haksızlık yaptığınızı anlayıp buraya geldiniz. Neden, günah çıkartmak için mi? Sahiden neden buradasınız?"

   "Sabah uyanıp da seni yanımda gördüğümde afalladım. Zaten önceki günden kalma bir sersemlik vardı üzerimde. Tüm bunların üstüne Asel'in sana anne demesine dayanamadım. Ne yaptığımı, neler söylediğimi fark ettiğimde iş işten geçmişti." Gözlerini gözlerimden bir saniye bile ayırmadan konuşmuş, açıklama yapmıştı. Yalan söyler gibi bir hâli yoktu, samimi olduğu anlaşılıyordu. Lâkin ben bu samimiyete kanmayacaktım.

   "Siz o anki gerginlikle bana kızdınız, bağırdınız, yetmezmiş gibi bir de beni kovdunuz. Şu anda sizi evime almama bile şükretmeli. Yüzünüze bakmazdım ancak -sizin nasibinizi almadığınız- insanlıktan dolayı şu anda evimdesiniz. Beni saygımı bozmaya zorlamayın lütfen."

   Nefesini bıraktı. "Sana söyledim. Ne yaptığımın farkında değildim."

   "Bu bir bahane değil," dedim sertçe. "Söyleyeceğiniz hiçbir söz bana o gün yaşattığınızın bahanesi olamaz."

   "Asıl sebebi başkaydı!" Sesi yüksek çıkmıştı. Sessiz kalarak devam etmesini bekledim. "Sana bunu söylemeyecektim ancak o sabah hissettiklerim bildiğinden çok daha fazlasıydı."

   "Neydi o hâlde?" diye bağırdım aynı onun gibi. "Söyle hadi, neydi o günün sebebi?" Hırsla ayağa kalktı. Bunu görünce ben de ayağa kalkıp karşısına dikildim. "Sebebi neydi?" diye tekrarladım.

KAYBEDENLERİN İZLERİ (Tamamlandı)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن