Kayıpların izleri, kaybedenlerin ruhunda filizlendi. Kaybeden ise izini bir başka kaybedenin ruhunda buldu. * Acı. Sadece üç harften oluşan bir kelime ancak anlamı çok ağır. Fiziksel yahut ruhsal acılar... Her biri insanı yer bitirir. Düşersek dizimiz kanar, en büyük acının bu olduğunu düşünürüz. Ameliyata girdiğimizde en çok acı verenin bu olduğuna inandırırız kendimizi. Peki ya ruhsal acılar? Ölüm mesela. Ölümden bahsederken canımız çok acır. Çünkü biliyoruz ki, ölümden büyük acı yok. Sona ulaşınca en büyük acıyı çekeriz. Bir de yakınlarının ölümü var. Kişiden kişiye değişir ancak insanın ölümünden daha ağır bir şey varsa o da sevdiklerinin ölümüdür. Çünkü o kişi ölmüştür ve sen bundan sonraki hayatına onsuz devam etmek zorundasındır. Hep bir yanın eksik, asla tamamlanamadan... İşte benim hikâyem de tam olarak bu noktada başlıyor. * "Tam umudumuzu kestiğimiz anda yollarımız kesişti. Kurak çölde su, uçsuz denizde bir ada gibi bulduk birbirimizi. Birbirimizin kalbinin anahtarı ruhumuzdaki kayıplardaydı. Bir rüzgâr gibi estik, karşı konulamaz bir çekimle kapıldık bu rüzgâra. Yanlışlara inat, geçmişimize inat yan yana durduk seninle. Her şeyi karşımıza alacak gücümüz vardı, çünkü biz kaybedenlerdik. Şimdi dönüp bakıyorum, belki de iyi ki kaybettik. Ne de olsa kayıplarımız birleştirdi bizi bu yolda."