1.Giriş

11.1K 473 184
                                    

Merhaba, uzun zamandır üzerinde düşündüğüm ve yeni yazmaya başladığım hikayem ile karşınızdayım.

Çok sık bölüm atabilir miyim, bilmiyorum. Ama deneyeceğim.

Beğenmeniz dileğiyle ❤️🥰

***

Av oyunlarını bilir misiniz? Hani bir ormana hayvanları salarlar, en hızlı avcıyı bulabilmek için. Avcılar için bir zevk ve güç gösterisi olan bu oyun, hayvanlar için özgür olabilmek için bir umuttu. Şansları varsa avlanmazlardı, zaten şansızlarsa çoktan avlanmışlardır. İşte o ormanı Dünya, avları da biz evlenmemiş bakire kızlar olarak düşünün. Peki ya avcılar neydi? Onlar erkekler değildi, seri katiller hiç değildi. Onlar bu dünyadan değillerdi.

Asırlar önce atalarımız gökyüzünün tüm sırlarını açığa çıkarmak için savaşırlarken ve yeni bir dünya arayışına girerlerken bu dünyamızın sonu oldu. Keşfedilen her gezegende yeni bir hayat aradılar ve hep şu soruyu sordular; Başka canlılar var mı? Evet, vardı. Fakat biz onları bulmadık onlar bizi buldu.

Onlar kim mi? Onlar dünyada ki en iri insandan daha iri, en güçlü insandan daha güçlü, en ölümcül silahtan daha ölümcül, daha zeki, daha gelişmiş ve daha avcı. Kendi gezegenlerinde süren savaşı bizim dünyamız da bitirdiler. Onların savaşı sayılarını azaltırken ve kadınlarını yok olma seviyesine indirirken bizim de erkeklerimiz yok olma seviyesine indi. Yıllarca soğuk savaşta olan ülkeler bir araya geldi, yaşadığımız dünyayı korumak için. Fakat kazanamadık. Kimse kazanamadı. Ülkeler yıkıldı. Milletler dağıldı. Bayrakların renkleri soldu. Her şeyimizi kaybetmeye yakındık ta ki biz bakire kadınların hayatını değiştiren iki ırk arasında yapılan anlaşmaya kadar.

Onların kadınları azdı bizimde erkeklerimiz. Fakat yine de her şeye rağmen onlardan sayıca daha üstündük. Çünkü biz nüfusu 8 milyara yaklaşmış bir gezegendik. Onlar ise sadece bir milyar. Buna rağmen çok fazla kayıp vermiştik ve vermeye de devam edecektik. Bu yüzden anlaşmayı kabul etmekten başka çaremiz kalmamıştı.

Her yıl sadece bir kere dünyaya gelecekler ve belli kurallar çevresinde kendilerine bir eş seçeceklerdi. İşte tam bu anda av ve avcı oyunu başlıyordu. Onların Dünya'ya ne zaman geleceği belli değildi. İstedikleri bir günde gelip istedikleri kadını alıp gitmekte özgürlerdi. Tabi bu kadınlar dokunulmaz bölge dışındalarsa. Evlerimiz, işaretlenmiş binalar, belli başlı sokaklar gibi dokunulmaz yerler vardı. Eğer bu dokunulmaz yerlerde iseniz hiçbir şekilde sizi alamazlardı. Fakat değilseniz, aslanın pençesinden kaçmak için hızlı olmalıydınız. Onların ne zaman geleceği belli olmazdı. Bazen bir kafede arkadaşlarınızla gülüp eğlenirken gelirlerdi, bazen ailenizle piknik yaparken. Okul yolunda yakalarlardı mesela sizi, tüm umutlarınızdan vazgeçmeniz gerekirdi. Sizi gözünüze kestirdiyse eğer etrafınız dokunulmaz yerlerle kuşanmış olsa bile kaçamazdınız. Onlardan kaçmak imkânsızdı. Fakat ben bir istisnaydım. Doğduğum andan itibaren hayat mücadelesi veren benim için kolay pes etmemek altın kuraldı.

Sonuç olarak tam üç kere kaçmıştım.

İlk kaçışım da evimden yeni çıkmış markete doğru ilerliyordum. Sokağı döndüğüm anda onu karşı kaldırımda gördüm ve sonra sırası ile inen herkesi. Bir yıl önceki ile aynı tanıdık çığlıklar etrafı doldururken, gözlerimiz kesişti. Benim mavi gözlerimin aksine cıva rengi gözleri vardı. Göz bebekleri yoktu. Gözleri ışıltılı bir bilye gibiydi. Kömür karası kirpiklerinin altında ışıldıyorlardı. Gümüş renkli, kurşun işlemeyen, kaslı ve iri bedeni, siyah kıyafetlerinin altına saklanmıştı. Üzerinde kıdemli olduğunu gösteren bir pelerin ve armalar vardı. Siyah kısa kesim saçları rüzgâr da uçuşuyordu. Gümüş renge sahip olan bedeni siyahla güzel bir tezatlık oluşturuyordu. Fakat bu güzellik yüzündeki acımasız ifadeyi gölgelemiyordu. Yanakları kasılmış, çenesinde çukurlar oluşturmuştu. Bedeni gerilmiş tıpkı benim bedenim gibi hareketsiz kalmıştı. Bakışlarımız pür dikkat birbirine bakıyordu. Yakınlardan gelen acı çığlık, şoka girmiş bedenime ilk darbeyi vurdu. Bir adım geri gittiğimde bakışları öncekine kıyasla daha tehditkâr bir hal almıştı. Benim adımıma karşılık attığı adımsa bana korktuğum şeyin gerçek olduğunu haykırdı. Ben artık avdım.

Geriye doğru attığım bir adımı koşmak için hazırladığımda sadece biraz uzaklaşabilmiştim. Çok hızlıydılar. Onlarla yarışamazdık.

Bedenim tekrar donarken onun bedeninden gelen soğukluğu hissediyordum. Rüzgâr onun soğukluğu ile beraber kar kokusunu bana taşıyordu. Esen rüzgar uzun saçlarımı yüzüme savururken derin bir nefes sesi duydum. Göğsünde olan bakışlarım yüzüne çıktığında burnunu bana doğru yaklaştırmıştı. Avladığı ceylanı koklayan bir kurt gibi duruyordu. Fakat bu ceylanın sert tekmeleri vardı. Büyük ve her halinden sert olduğu belli olan elleri beni kavramak için hareket geçtiği anda ilk tekmemi vurdum. Cebime sıkıştırdığım ve sıkı sıkı kavradığım asitle karıştırmış olduğum biber gazını hızla gözlerine doğru sıktım. Beklemediği atak karşısında afallayarak geriye doğru sendeledi. Bunu fırsat bilerek bacaklarının arasına da sert bir tekme attım ve ikinci kere düşünmeden evime doğru koşmaya başladım. Arkamdan gelen acılı inleme sesi kükremeye dönüştü. Peşime düştüğünü anlamak zor değildi. Fakat ben çoktan evime gelmek üzereydim. Ayağımı bahçeye attığım anda hırkamdaki tutuşu hissettim. Hızlı bir manevrayla kollarımdan çıkarıp kendimi ileri doğru savurduğumda çantam bir yana ben bir yana düştüm. Derin nefeslerim başka bir hırıltılı nefeslere karıştığında önüme gelen saçları çekmeden başımı hafifçe kaldırıp ona baktım. Ayakları hemen bahçe kapısının sınırında durmuş, elinde tozpembe hırkam yumruğunun arasında parçalanacak gibi duruyordu. Adrenalinin ve korkunun izlerinin yerleştiği titreyen gözlerimi yüzüne kaldırdım. Bir insanı kör edecek gazın etkisi onda sadece kızarmış gözlerdi ve oldukça öfkeliydiler. Derin, derin aldığı hırıltılı nefesler yükselmeye ve en sonunda büyük bir kükremeye sebep oldu. İki ayaklarının üzerinde dursalar da onlar benim gözümde yırtıcı hayvandan başka bir şey değildiler. Ben dokunulmaz bölgedeydim beni elinden kaçırmıştı. Artık başka bir av bulması gerekiyordu. Ben gideceğini düşünürken o gitmedi. Ben çantamı alıp kalktığımda da orada bekledi, arkamı dönüp titreyen bacaklarımla evime çıktığımda da. Penceremden sokağa baktığımda onun hala orada hiç kıpırdamadan durduğunu gördüm. Ellerinde sıkı sıkı tuttuğu tozpembe hırkam, gümüşi ve siyaha bürünmüş bedeninde iğreti duruyordu. Perdelerin arakasından ona bakmama rağmen anlamış gibi gözleri gözlerimi buldu. İrkilerek geri kaçtım. Fakat merakıma yenik düşüp tekrar baktığımda aynı şekilde gözlerimiz buluştu. Bu sefer kaçmadım. Hızlanan nefesim ve kalbim normal haline dönerken o hala öfkeli nefeslerle ciğerlerini dolduruyordu. Elinden nasıl kaçtığımı düşündüğüne emindim. Çünkü bende hala anın şokunu yaşıyordum. O gitmedi, başka bir kadın bulmak için ayrılmadı. Ta ki dünyamızdaki süreleri bitip kendi gezegenlerine dönme vakitleri gelene kadar. Gitmeden önce bana öyle bir bakış attı ki, bunun burada bitmeyeceğinin garantisini veriri gibiydi. Nefesim korkuyla teklerken ellerinde tuttuğu hırkamla gözden kaybolana kadar onu izledim. Av oyunu bitmişti. Ben bir yıl daha özgürdüm.

KaçışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin