Yirmi Bir

1.5K 123 16
                                    

Barkın ayakkabısının ucuyla toprağı eşelerken soğuktan kızarmış burnunu çekti. İki rüzgar görse üşütüyordu yine de gezmekten eksik kalmıyordu. Sobaya dönen cebinde eli fazla ısındığı için biraz dışarı çıkarmış tekrar üşüyünce içeri geri sokmuştu.

Az ötede duran banka ilerleyip oturdu, anlaşılan Can efendi onu biraz daha bekletecekti. Sıcak havalarda buluşsalar ne olacaktı sanki, illa kar kıyamete denk geliyordu birbirlerini özledikleri günler. Gerçi Barkın azıcık görmese özlüyordu ama Can biraz öküzdü, özlüyorsa bile Barkına hiç belli etmeden özlüyordu.

Barkın dudaklarını büzüp biraz düşündü, her şey çok ani gelişmişti acaba sevmese Can'a katlanır mıydı bu kadar? Ya da Can onu gerçekten seviyor muydu ki, kendince bir şeyler yapma çabaları gözünün önüne gelince sırıttı sevmese öküz haliyle bu kadar uğraşmazdı galiba. Hem çocuğu soyup soğana çevirmişti ama Can gık demiyordu.

Kendi kafasında konu konuyu açmış düşüncelere dalmışken gözünün önüne düşen kıvırcık tutamlarla irkilerek önünde eğilmiş çocuğa döndü. Hemen kaşları çatılırken dürümden hallice halini düzeltip kapüşonunu indirmiş, çenesine kadar çektiği şişme montunun fermuarını birazcık indirmişti.

Saçlarını düzeltmeye çalışırken söylenip duruyordu. "Can bana kırk kere geç kalma diyorsun ama kaç seferdir seni bekliyorum! Dayak falan mı istiyorsun sen anlamıyorum ki!"

Can pişkin pişkin sevgilisinin tatlı hallerine gülerken kızaran minik burnu sıktı. "Özür dilerim bebeğim valla trafik vardı."

Burnunu kurtaran çocuk pişkince sırıtan suratı görünce imkanı varmış gibi daha da kızarmıştı. "Öpemezsin beni bugün, hiç!" Çok nadir takındığı mızmız moodunu açmış kollarını önünde birleştirmişti. Gerçekten sinirlendirmişti onu bu sefer, zaten ömrünü bu çocukla geçirse sinirden erken gidecek gibiydi.

Can'sa tabir caizse götüne bile takmamış tatlı tatlı hareketler sergileyen sevgilisini montundan tutarak kendine çekmişti. "Deme öyle şeyler yavrum çok büyük günahı var bak."

Barkın sabır dilenirken Can az önce soyunup dökülen sevgilisine homurdanıyordu. "Güzelim hasta geziyorsun sonra kaç hafta. Bir de sesim robot gibi diye ağlanıp duruyorsun, hayır benlik sıkıntı değilde senin için söylüyorum."

Açtığı fermuarı geri kapayıp kapüşonunu takarak üstüne ipini germiş iyice kundaklamıştı burnu kızarık çocuğu. Dizini kırıp hafif yüzüne eğildiğinde soğuk olmayan ama üşüdüğünü bildiği yanakları kavradı. "Öpebilir miyim burnunu?"

Barkın'ın suratı gülerken dudaklarını ıslattı kuruluk hissiyle, ama rüzgar fırsat vermeden tekrar kurutmuştu dudaklarını üstelik sevimsiz bir soğukluk hissi bırakarak. "Öpebilirsin ama bir hakkın var sadece."

Can'ın gözlerinden kurnaz bir parıltı geçtiğinde dudakları aynı enerjiyle kıvrıldı. Zaten suratında hep böyle bir ifade takılıydı. Kimse olmadığının bilincinde olsa da tedbiri elden bırakmamak üzere etrafında göz gezdirdi. Bu parkı o yüzden seçmişlerdi, tamamen onlara özel hissettirdiği için.

Küçük suratı hafif kaldırıp dudaklarını buz gibi buruna bastırdı. Barkın bu küçük temasla bile sıcacık olmuştu çoktan.

Tabi Can durur mu durduğu yerde. Barkın öpücük yasak dedikten sonra bir hak vermişti sadece, mucize gibi bir durumdu. 

Dudaklarının temasını hiç kesmeden burnundan yanağına geçti. Şu noktadan sonra teması kessede Barkın'ın bir şey demeyeceğini biliyordu ama sonrasında savunma yapabilmek için dudaklarını kaldırmamalıydı, sonuçta tek öpücük kuralı vardı.

Yüzüklerin Efendisi - bxbTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon