Leva "O zaman yarın barbieyiz." deyince yüzümü buruşturdum. Bu onu güldürdü.

"Yeni çanta alacağım."

"Saçmalama. Bu arada kalabalık değiliz dedin ya kaç kişisiniz?"

Her zaman uzakta olan babamı saymadan "Üç." dedim.

Yüzünde garip bir tebessüm oldu.

"Azmış. Biz şu an çok kalabalığız."

Aklıma onun daha once annesinde kaldığı geldi. Bu yüzden "Hep kalabalık mıydınız?" diye sordum. Anlatıp anlatmayacağını merak etmiştim. Hikayeni biliyorum deyip, anlatmayacaksa onu germek istemezdim.

Leva'nın tebessümü büyürken "Daha önce iki kişiydik ama ailem büyümek zorunda kaldı." dedi.

"Neden?"

Dudağını dişleyip rahatsızca kımıldandı.

"Annemi kaybettim. Artık babam ve ailesiyle kalıyorum. Ondan."

Hikayesinin detaylarını bilmiyordum. Tekin abi bazı durumlar demişti. O durum dediği olay annesinin ölümüydü. Onun bir kardeşi daha olduğunu duymuştum ama bahsetmediğine göre o da hayatta değildi. Bu sadece düşünceydi. Bana karşı açık olması, hoşuma gitti. Çekinmeden ve gizlemeden anlatmıştı. Bu yüzden ben de yalan söylemek istemedim.

"Tekin abinin kardeşisin değil mi? İsmini duyunca anlamıştım. Kusura bakma söylemedim."

Şaşırsa bile, kızmadı. Kafasını sallayıp önune döndü. Elleri koltuğun iki yanındayken ayaklarını sallıyordu.

"Abimi nerden tanıyorsun?'

"Abimin arkadaşı. Gecen hafta bakkalda karşılaşınca bahsetmişti senden."

Tekrar kafasını sallarken "O iyi biri." dedi.

Tereddütle "Diğerleri?" diye sordum.

Yüzünü buruşturdu. Bu cevap niteliğindeydi. Bana baktıktan sonra, çillerini iyice ortaya çıkaran dudaklarını düz çizgi haline getirme hareketini yaptı. Sonradan ifadesini düzeltip, konuştu.

"Beni üvey sayıyorlar ama onlara kızmıyorum. Babam, bana ya da anneme sahip çıkmadı. O yüzden ailesinin çıkmasını beklemem. Tekin abi dışında. O bana yabancı gibi davranmaz."

Tekin abiyi hep severdim. Abiliğinin iyi olduğunu da biliyordum. Şimdi ona biraz daha ısınmıştım.

"Babana piç desem?"

Başkasına sorsam bıçaklı kavgaya girişeceği kelimeye o sadece güldü.

"İstediğini de kimse benim kadar sövemez."

Bu dram konuşması, beni dertlendirmişti. Derdimin çaresi de cebimdeydi.

"Kabine dönmek yerine burda dumanlasam ne olur?"

Omuz silkip "Hiçbir şey." deyince paketi çıkardım.

Bir dal alıp dudaklarıma götürdüm. Onun cevabını bildiğimden ister mi diye sormadım. O da yeşil ekşi yüz paketinden çıkardığı sakızı ağzına atarak bu soruya gerek  olmadığını gösterdi. Kaliteli zaman geçiriyorduk marlbora varken kalitesizlik mümkün değildi.

Aklıma gelen şeyle "Geçen bunun hikayesini biliyor musun diye sormuştun. Anlatmadın." dedim.

Az önceki üzgün havayı kaybetmek için tamamen farklı bir konu iyi olurdu. Leva sakızı çiğnerken "Anlatayım." dedi.

İcime derin bir duman çekip, havaya saldım. Sonra da hikayesini dinlemeye başladım.

"Türkiye'den bir adam, çalışmak için Amerika'ya gidiyor. İş ararken, batmak üzere olan bir firmayı buluyor. Firmanın sahibi de Philip Morris. Adam bu firmada işe giriyor ama bakıyor ki iş yok, firmanın sahibi de kapatma derdinde gidip adamla konuşuyor. Sermayen var, firman hazır niye kapatacaksın diye soruyor. Morris'de sigaralarının yeterince satılmadığını söylüyor. Turkün aklına bir şey geliyor. Diyor ki satılmıyor çunkü dikkat çekici hiçbir özelliği yok. İnsanların dikkatini bu paketler çekmez diyor. Adama beni ortağın yap, şirketini kurtarırsın diyor. Morris bakıyor para yok, ortaklık diyor. Nasıl olacak diye soruyor. Türk de senin paran benim zekam var diyor."

Hikayeyi dumanla kesip oksürerek gülmeye başladım.

"Türkün gücü adlı hikayelerden mi bu?"

Kafasını sallayıp "Dinle." dedi.

Bizim millet, zekasıyla övünmeye bayılıyordu. Bu zeki milletin arasında ben hep aptallara denk geliyordum. Kendim de süper zeka sayılmazdım. Bu hikayelerdeki zekiler neden hep yurt dışına gidiyordu? Düşundürücüydü. Düşüncemi içimde yaşayıp devam etmesini bekledim.

"O sıra Dunya'da kovboy çılgınlığı var. Böyle şahlanan at üstünde adamlar, çizmeler, kovboy şapkaları falan fena ilgi görüyor. Adam diyor ki ben sana paketlerin üzerine basman için resim çizeceğim sen de iki bin tane basacaksın. Morris boş paketi ne yapacağız deyince, ona güvenmesini söylüyor. Gerçekten de yapıyorlar. Bu paketleri kullanılmış gibi buruşturup sokaklara dağıtıyorlar. Sonra da gözlemleriyorlar. Paketi meraklı olanlar açıp bakıyor ki sigara içen kovboy, atlı kovboy resimleri. İlgi de çekiyor. Herkes o sigaradan almaya geliyor. Böylece marlboro kapanmayıp, en populer sigara haline geliyor."

Anlatmayı bitirince "Yani türk sayesinde." dedim.

Aynı anda gülmeye başladık.

"Eski zaman reklamı işte. Hikayeden çıkarman gereken ders falan da yok. O an sadece aklıma geldiği için sormuştum."

Sigarayı o anlatırken içip bitirmiştim. Artık kovboy resimlerinin olmadığı pakete bakarken, olsa bile param yetmezdi diye düşündüm.

Derin bir nefes çekip "Bir ders var." dedim.

Bana baktığında elimdeki paketi kaldırdım.

"Her ne olursa olsun insanlar görünüşe bakıyor. Ama beni zehirleyen bu sigara altın kapta sunulsa bile zehir oluyor, bunu anlamıyorlar."

Bu dediğim hoşuna gitmiş gibi gülümsedi.

"Güzel şeyler öldürücüdür de diyebilir miyiz?"

Kafamı iki yana 'hayır' der gibi salladım. Bu demek istediğim şeyin yakınından bile geçmezdi.

"Her güzel şey yaşatmaz, seni yaşatan güzeldir diyebiliriz."

Gülümsemesi kaybolmazken, kafasını eğip gözlerini yere çevirdi. Paketi cebime koyduktan sonra arkama yaslanıp boş sahneye baktım.

"Bana anlatacak başka hikayen var mı?"

"Çok fazla ama her gün bir taneye ne dersin?"

Gülüp "Hikayeler bitmeden, buluşmayı kesmiyoruz o zaman." dedim.

Beni onayladı. Bu durum hoşuma gitmişti.

Tek İçimlik Sigara (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin