3

8.5K 725 251
                                    

*iyi okumalar

Biz sabahın köründe okula giderken, sokakta seksek oynayan çocuklara baktım. Çocukken büyümek ve en kısa zamanda reşit olmak isterdim. Şimdi ise küçülüp, seksek oynarken 'su içti' diye hilenin çocukken yaptığımız versiyonuna dönmek istiyordum. Yaşım 17 iken, 40'ların sonunda hiçbir baltaya sap olamamış ve 'çocukken derdimiz yoktu' diyen amcalara benziyordum. Ruhum 40'larımın sonunda olmalıydı. Ya da tüm ergenlerin ruhu benim gibiydi. Yanımdaki Eda'nın yolda yürürken kısaltmaya çalıştığı eteğe bakıp kafamı salladım. Bazı ergenlerin derdi başka da olabilirdi.

"Külotlu çorabının izi gözüküyor, yeter."

Sanki yapabilecekmiş gibi götünü kendine çevirmeye çalışınca güldüm. Bir de dediğim izi görmüş gibi, katladığı yeri bir tık çözdü.

"Böyle nasıl?"

"Harika."

Sırıtıp çantasındaki ruju çıkarınca, bakışlarımı önüme çevirip yürümeye devam ettim. Günlük rutinimiz her zaman aynıydı. O sürerken yavaşlayacak, ben sokağın başından döndüğümde ise bitirip yanıma koşacaktı. Rutinin sonu olarak, her zaman okula geç kalırdık. Çünkü fazla koşmasın diye, ben de adımlarımı yavaşlatırdım.

Eda gibi eteğimi katlama ve makyaj yapma derdim yoktu. İçimden 'Annem sağolsun' diye geçirdim. Beni okula gittiğim an 'bu eteğin hali ne böyle?' diye kenara çekerdi. Bu yüzden tam dizlerimde olan etek, siyah opak külotlu çorabım, deli gibi yapmak istememe rağmen yapamadığım makyajımla 'ben doğalım' görüntüsü veriyordum. Annem çekinilecek bir insandı. Eda bile, annem onu şikayet etmemesine rağmen okulda ondan kaçardı. Halim harap, bilen bitaptı. Sokağı döndüğüm an rutinimiz şaşmadan devam etti. Eda soluklana soluklana yanımda durmuş "Az yavaş" demişti. O an belki de hafif şaştık diye düşünüyordum. Çünkü düşüncelerim arasında kaybolurken her zamankinden hızlı yürümüştüm.

"Bugün okula geç kalmayacak gibiyiz."

Önümüzdeki yokuş 10 dakikaydı. Buraya geldiğimiz yol ise 5 dakika. Yavaş geldiğimizden o yolu her zaman 13 dakika da tamamlardık. Yani okula genelde 7-8 dakika geç kalıyorduk.

Eda "En azından Hüsnü abinin mal mal bakışlarını görmeyeceğiz." dediğinde "Kesinlikle!" dedim.

Geç kalmamamızın tek güzel yanı bu olabilirdi. Sabah okulda olacak herhangibir olaya karşı kendini nöbetçi öğrermenliğe adamış Hüsnü  kapıda nöbet tutardı. Kimsenin uykusunu dağıtıp olay çıkaracak hali yoktu. O korkak da bunu bildiği için sabah dikiliyordu. Sözde göz dağı veriyordu. Olaylar, çıkışlarda olurdu ve Hüseyin 'ben sabah nöbetçiydim' deyip her gün erken çıkardı. Yani, korkak tavuğun horoz olma çabasını biz çekiyorduk. Geç kalınca azar çekerek tatmin oluyordu. İlk defa okulun kapısı açılmadan önüne gelmiştik. Kapının önünde giydiği pembe montu ve botlarıyla Seda'yı görünce bakışlarım Eda'ya kaydı.

"Bu bizi mi beklemiş?"

Onu kıskanmaya başladığı için sesi memnunsuzdu.

"Sanmıyorum. Fadime'yle Çağla'yı bekliyordur."

Onların rutini de kapının kapandığı anda depar atarak okula girmekti. Seda bizden daha sorumlu olduğundan erken geliyordu. Sanırım sınıfında tek başınaydı. Bu yüzden bizimkileri bekliyor olmalıydı. Güzelliği yüzündendir diye düşündüm. Belindeki saçları, doğal güzelliği ile kızların çoğu onu çekemiyor olmalıydı. Benim gibi hayran bakan birinin olduğunu sanmıyordum.

Seda bizi görünce, şaşırıp gülümseyerek yanımıza geldi. Okulun kapısının ilerisindeki ağaçta durmuş onu kestiğimizi farketmiştim.

Az önceki etrafa boş boş bakan gözleri gülümserken "Günaydın. Erkencisiniz!" dedi.

Tek İçimlik Sigara (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin