8.Bölüm

3.9K 296 215
                                    

Güçlükle araladığım göz kapaklarımı, tepemde ki keskin ışık yüzden açık tutmakta zorlanıyordum. Ancak kısık bir şekilde de olsa gözlerimi açık tutmayı başarmıştım. Görüşüm bulanık olmasına rağmen tepemdeki güçlü ışığın -yaydığı ısı sayesinde- güneşe ait olduğunu anlayabiliyordum. Ancak zihnim nerede olduğumu algılayamayacak kadar bulanıktı. Tenimde hissettiğim rüzgarın kopardığı bir meşe yaprağı suratımı tokatladıktan sonra gözlerimi tamamen araladım ve iyiden iyiye ayılmaya başladım. Soğuk ve rahatsız bir zeminde sırt üstü uzanıyordum. Ve görüş alanıma giren ağaç dallarına bakılırsa ormanlık bir alandaydım. Büyük ihtimalle bayılmıştım. Çünkü burası uyumak için hiç uygun bir yer değildi.

İyice ayıldıktan sonra sırtıma batan rahatsız edici şeylerden kurtulmak için yavaşça doğruldum. Yaptığım ilk iş sırtıma batan rahatsız edici şeylerin ne olduğuna bakmak oldu. Canımı yakan şeylerin kozalak ve kuru dal parçaları olduğunu gördükten sonra bakışlarımı bulunduğum nokta boyunca gezdirmeye başladım. Kalın gövdeleri göğe doğru uzadıkça incelen ağaçların olduğu bir ormandaydım. Ancak buraya ne zaman geldiğimi hatırlamıyordum. Oturduğum yerden hafifçe esen rüzgarın kopardığı sararmış bir ağaç yaprağının havada süzülerek  yere inişini izledim. Daha nice yaprak aynı şekilde yere düşerek soğuk zemini örtmeye devam ediyordu. Ve bu döngü son yaprağa kadar devam edecekti.

Havada dans eden birkaç yaprağın daha yere inişini izledikten sonra toparlanarak ayağa kalktım. Bu seferde bakışlarımı orman boyunca gezdirmeye başladım. Esen rüzgarın etkisiyle birbirlerine çarpan yaprakların hışırtısı dışında sessiz olan ormanda benim dışımda kimsecikler görünmüyordu. Bilmediğim bir ormanın içinde yapayalnız olduğumu anlamak beni korkutmaya başlamıştı. Yalnız olduğuma emin olduğum hâlde yüksek sesle, "Kimse yok mu?" diye bağırdım. Ancak ormanda yakılanan sesime herhangi bir karşılık alamadım. Bu defa bir karşılık gelir umuduyla aynı anonsu birkaç kez daha tekrarlasamda sonuç aynıydı. Sesime karşılık alamayınca pes ederek sustum. Ve sezgilerime güvenerek kuzeye doğru yürümeye başladım. Çünkü öylece durup beklemenin bana hiçbir faydası olmayacaktı. Bu ormanın mutlaka bir çıkışı vardır, diye düşünüyordum. Ve hava kararmadan o çıkışı bulmalıydım.

Uzun bir süre hiç hız kesmeden kuzeye doğru etrafıma bakınarak yürümeye devam ettim. Ancak ne kadar ilerlesemde hep aynı noktada dönüp durduğumu hissediyordum. Çünkü bu lanet ormanda her yer birbirine benziyordu. Ve ne kadar ilerlesem de bir çıkış bulamıyordum. İşin diğer tuhaf yanı ise adımlarım ilerledikçe gözümü ilk açtığımda güneşli ve açık olan havanın hızla kapanmaya başlamasıydı. Artık görünürde olmayan güneşin yerini yoğun bir sis bulutu alırken, hızını artıran rüzgar saçlarımı uçuracak kadar şiddetlenmişti. Haliyle içinde yollandığım orman ürpertici bir hal almaya başlamıştı. Tüylerimin diken diken olduğunu hissederken kafamı gökyüzüne kaldırıp aniden değişen havayı hayretle süzmeye başladım. Ve tam bu esnada hemen sağ taraftan bir hışırtı duydum. Nefesimi tutarak hızla kafamı sesin geldiği yöne doğru çevirdim. O sıra boğazımda güm güm atan kalbimin sesini duyabiliyordum. Ürkek bakışlarımı radar gibi sisin giderek yoğunluğunu artırdığı ormanda gezdirdim. Ancak rüzgarın sağa sola savurduğu kuru yapraklar dışında ortalıkta hiçbir şey yoktu.

Duyduğum hışırtının mimarı rüzgar olmalı, diye düşündüm. Ve sakinleşerek tuttuğum nefesimi rahat bıraktım. Birkaç saniye daha rüzgarla beraber uçuşan kuru yaprakları inceledikten sonra yoluma devam etmek için kafamı çevirdiğim sıra bir çift parlak gözle karşılaştım. Göz göze geldiğim varlığı tanır tanımaz güçlü bir çığlık kopararak kendimi geri attım. Çünkü bir nefes kadar yakınımda olan varlık, canımı kurtarmak için aracın önüne ittiğim sarışın vampir kadından başkası değildi.

Vampir Sokağı Sanguinarius Serisi [Düzenleniyor]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin