1. Ölüm Meleği

44.6K 1.7K 744
                                    

Keyifli okumalar.

İnsanlar; doğar, büyür ve ölür. Ama ölüme kadar yaşamak zorundalar ve bu yüzden hayallerinin peşinden koşarlar, ben de yıllardır kurduğum hayal için onca zorluğa rağmen sonunda hayalimi gerçekleştirmek için ilk adımımı atmak üzereydim.

Bugün benim için milat olmuştu. Yıllardır kurduğum hayallerimi gerçekleştirmenin heyecanıyla, amcamlara görünmeden hızla mezuniyet töreninden ayrılmıştım. Şu an tek isteğin, her zamanki yerime gidip sevinçle martıları beslemekti.

Çalan telefonumun sesiyle, yaya geçidinden yolun karşısına geçip, telefonumu çantamdan çıkartıp arayana baktım, vakit kaybetmeden kulaklığımı takarak, aramayı kabul ettim.

Aramayı yanıtlar, yanıtlamaz amcamın kızgın sesini işittim. "Zümra, neredesin sen? Yine nereye kaçtın? Yengenle tören salonunda tahmin et bakalım kaç saattir seni bekliyoruz? Mezuniyet gününde bari uslu dursaydın." Amcam sitemle konuşurken, sesindeki şefkati bir an bile olsa silinmemişti.

"Özür dilerim amca, beni beklediğinizi unuttum," dedim mahcubiyetle. Oysa unutmamıştım. Sadece mutluluğumu martılarla paylaşmak istemiştim.

"Sorun değil yavrum, akşam evde kutlarız biz de," dedi, sinirini yok sayarak.

"Akşam bara mı gitsek. Sen ben yengem ile Batuhan, ne dersin amca?" diye sordum, sinsice.

"Zümra!" Amcamı sinir etmeyi seviyordum ve her seferinde onu sinir etmekten de keyif alıyordum.

Birkaç saniye kıkırdayıp, "Tamam Kemal Korhan, sadece küçük bir şakaydı." Dedim ve gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Eve erken gelmeye çalış, seni henüz tebrik etmedik hatırlatayım." Dedi amacam.

"Baş üstüne." Dedim ve telefonu kapatıp çantama koydum.

Amca: Baba yarısı derler ama amcam benim babamdan bile değerliydi. O olmasaydı bugün bu kadar mutlu olmazdım. Attığım her adımda arkamda duran ve bana sonsuza kadar destek olmuştu.

Kulaklığı çıkartıp çantama koyarken, kaldırımda yürümeye devam ediyordum. Yanımdaki simitçiden iki simit alıp sahile doğru adımladım.

İnsanlar birbirinin hayatlarından habersizce kendi başına takılırken, elimdeki simitlerden birini küçük küçük kopartıp sahildeki martılara atmaya başladım. Suyun üstüne düşmeden gagalarıyla tuttukları küçük simit parçasını alıp uçarken, onların hayat mücadelelerini hayranlıkla izlemeye daldım.

"Başardım anne," diye mırıldandım. "Her ne kadar hayalimdeki meslek olmasa bile, babam için başardım." Birkaç saniye gözlerimi kapatarak, denizin kokusunu uzunca içime çektim.

"Mektubu arıyorlar." Arkamda duyduğum yabancı sesle gözlerimi açarak, sağımda duran yabancıya baktım.

Uzun boylu, kirli sakallı, siyahtan da kara saçları ve aynı saçları kadar siyah gözlü adama anlamsızca bakıp, "Efendim?" diye sordum.

Ellerini siyah kabanının ceplerine koyup, kafasını kaldırarak karşıdaki martılara baktı. "Martılar neden sürekli denizin üstünde uçuşup duruyorlar? Hikayesini biliyor musunuz?" diye sorduğunda, gözlerime baktı.

Dilimle dudaklarımı ıslatıp kafamı iki yana salladım. "Bilmiyorum ama tahmin etmesi zor değil. Martılar, balık yemeyi seven kuşlar oldukları için olabilir mi?" Yanımdaki ismini bilmediğim adama baktığımda gülümsediğini gördüm. Dolgun, biçimli dudaklarının kenarı hafifçe yukarı doğru kıvrıldığında, "Öyle değil mi?" diye sordum.

ZümraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin