"Aa, tanışıyorlar mıydı?"

Chan'dan gelen şaşkın soru ile Changbin gülerek ağzına bir kraker daha attı. "Jeton dört köşeli mi senin?"

"Anlamadım ki! Ne bileyim."

Jisung iç çekti. "Çok yardımcı oldun sağ ol hyung." Sonra Felix'e baktı. "Ah sadece bilmiyorum, utandım."

Normalde hiç tanıdık olmazdı tanıştığı kişiler ama Minho çok fazla yakından tanıdıktı bu yüzden bir şey söylerken yanlış kelimeler konuşmak istemiyordu. "Söyledim zaten," deyip Chan'ın dizine vurdu. "Tekrar niye soruyorsun?"

"Yoo," Changbin krakeri ısırdı. "Söylemedin, kaçtın. Sonra da kapını kilitledin."

Bu sırada lavaboda dönen Hyunjin sırıtarak arkasından eğildi gibi Changbin'in parmakları ile beraber kalan krakeri ısırdığında Changbin inleyerek "Acıdı!" diye elini çekmiş, Hyunjin de kıkırdayarak yanına oturup onun kolunu tutarak kendi omuzuna atmıştı. "Kurt formunda ellerini ısırsam ne olur?"

"İnsan formunda da ısırıyorsun zaten."

Chan atışan arkadaşlarına gülüp boynunu esnetti, Felix duyduğu bu konuşmalar ile sinirlenmek yerine üzülürken iç çekerek Jisung'a baktı. "Peki, güzel miydi?"

"Güzeldi."

Jisung reddetmeden kabul etti. Çünkü Minho ile olan randevusu cidden çok güzeldi. Utançtan yanan yanaklarına elini yelpaze ederek serinletmeye çalışırken muhabbetleri yanlarına gelen bir alfa sayesinde durmuştu.

"Merhaba Jisung," diye konuştuğu anda Jisung kibarca gülümsedi. "Merhaba. Tanışıyor muyuz?"

"Ah hayır. Jungwoo ben."

Elini uzattığında Jisung tutup sıkmış, Hyunjin onlara tek kaşını kaldırmış bakarken alfanın yalnız konuşmak istemesi ile ikisi yanlarından uzaklaşmıştı. "Hiç sevmiyorum bu çocuğu," diye konuştu Hyunjin. "Buluşmayı teklif ederse kavga çıkarırım."

"Rahat dur oğlum." Changbin onun ağzına kraker tıktı. "Ye şunları, bir şey yok."

"Omo-"

Bir kraker daha. "Ye lan."

Hyunjin ona dik dik bakıp krakerleri yemeye başladığında Felix merakla giden Jisung'u izliyordu, kabul edecek miydi yoksa etmeyecek miydi merak etmişti. Bu sırada Changbin'in gözleri onu buldu ve elindeki krakeri ona uzattı.

"Yemek ister misin?"

Heyecanla ona döndü bir anda. "Ben mi?"

Changbin kıkırdadı. "Evet sen. Yemek ister misin?"

Başını eğip kraker baktı, baharatlıydı. Çok fazla yiyemezdi normalde ama yine de Changbin ile olan konuşmalarını devam ettirmek için "Teşekkür ederim," diyerek eline bir tane almıştı.

Changbin ona göz kırpıp arkasına yaslandığı zaman ona çok normal gelen bu hareketin Felix'in içinde fırtınalara yol açtığından haberi yoktu. Jisung kantinden bahçeye çıktığı Jungwoo'ya bakıp "Yeterli sanırım burası," deyip etrafa baktı. "Yalnızız zaten. Bir şey mi olmuştu?"

Aslında ne olacağını biliyordu, klasik şeylerdi artık onun için. Jungwoo kafasını salladı. "Sadece Hyunjin'in bakışlarını görünce yalnızken sormak istedim."

Jisung güldü. Hyunjin hep böyleydi. O gülerken Jungwoo devam etti. "Akşam müsaitsen, beraber yemeğe gidelim mi? Seninle birkaç bir şey konuşmak istiyorum. Orası daha iyi olur."

"Jungwoo," deyip hafifçe tebessüm etti. "Sanırım seni anladım ama üzgünüm, oraya gelmem sadece daha fazla umut vermek demek. Seni iki kez kırmak istemiyorum, sanırım gelmemek en iyisi."

star lost, minsung ✓Where stories live. Discover now