1

21.3K 1.2K 290
                                    

1

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

1.Bölüm
*Acıdan başka bir şey hissedemiyorum...*

İşten çıktığım gibi koşar adımlarımla dedemin dedesiyle aynı yaşta olan evin yolunu tutmuştum. Ailem tarafından sokağa atılalı tam iki ay olmuştu. İlk başlarda fazlaca zorlanmıştım ki hâlâ zorlanıyordum.

Bu ülkede bir kız olarak tek başına yaşamak zordu. Ne aldığın para yetiyordu ne de gece korkmadan eve gelip rahatça uyuyabiliyordun.

Hele ki hastaysanız bu sizin için dayanılmaz bir hâl alıyordu.

Çalıştığım yere yakın olan yaşlı binaya ulaştığımda komşumun internetine bağlanan telefon ile hızla online hesabıma girip toplam parama bakmıştım.

Okula gitmeyi bıraktığım için birkaç işte birden çalışmak benim için çok iyi oluyordu.

Beni üç ay geçindirecek param biriktiğinde yiyip içip yatacaktım.

Mevcut Miktar : 7.573 Türk Lirası

Maaşım yatmıştı! Son maaşım sonunda yatmıştı! Bu parayı biriktirmek için aç yattığım günleri bilirdim ben...

Uzun zaman sonra yüzümde oluşan gülümseme ile evime çıkmak için binanın merdivenlerine yönelmem ile yere yığılmam bir olmuştu.

Çantam yere saçılırken ellerim ile yerden destek almıştım.

Hayır... Burada olmaz...

Gözlerim dolarken hissedemediğim bacaklarım ile hıçkırmamak için zor duruyordum.

Binanın önünde öylece yerde dururken yüzümün önüne düşen saçlarıma güvenerek göz yaşlarımı serbest bırakmıştım.

İki ay önce doktordan duyduğum sözler kulaklarımda yankılanıyordu.

"Üzgünüm ama bir kaç ay içinde his kayıpları da olacaktır. Bacaklarda , kollarda... Sara nöbeti geçirme ihtimalin de var. Size tavsiyem Deniz'i yalnız bırakmayın. Nöbet esnasında ciddi zarar alabilir. Denge , yürüme bozuklukları da olacaktır. Bayılma ve kusma ise bu aylarda onun ayrılmaz bir bütünü olacaktır.

Size tavsiyem hemen tedaviye başlanması. Zaten çok geç kalınmış. Bu zamana kadar nasıl farkedemediniz?"

O kadar aciz , yanlız , tükenmiş hissediyordum ki kendimi...

Biraz önce gülen yüzüme ceza vermek istercesine düşmüştü göz yaşlarım soğuktan kızarmış yanaklarıma.

Bazen gülmek bile bana haram gibi hissediyordum.

Yolun ortasında durmamak için ellerinle kendimi sürüye sürüye kaldırım kenarına gelmiştim.

Gerçek anlamda sürünüyordum artık...

O sırada duyduğum sesler ile göz yaşlarım dinmiş , çaresizliğimin yerini korku almıştı.

Aynı binada oturduğum korkunç adamın yayvan sesi doldurmuştu kulaklarımı.

Zar zor topladığım çantamı boynuma aşarak ellerimle kendimi çalıların arkasına çekmiştim.

Sesi yaklaşırken uzun süre orada beklemiştim. Bacaklarımda hala bir hareketlenme yoktu.

Duran göz yaşlarım bunu hatırlamam ile yine yüzüme darbelerini atıyordu.

Adamın sesi bir süre sonra yok olduğunda da oradan çıkmamıştım. Ellerimle o kadar katı çıkmamın imkanı yoktu. Ya da beni oraya kadar çıkartacak biri...

Soğuk bedenimi yalayıp geçerken içim titiriyordu. Yüzümde kuruyan göz yaşları ise üşümeme sebep oluyordu.

Ama ölümün ensemdeki nefesi kadar soğuk değildi...

Basım çatlayacak gibi ağrıyor , gözlerimi yakıyordu.

Elime aldığım telefon ile yine kamerayı açmıştım. Video kaydını başlatırken derin bir nefes çekerek temiz havayla doldurmuştum ciğerlerimi.

"Selam! Artık kaç gün kaldığını saymayı bıraktım... Ama biliyorum az kaldı. Gidiyorum. Gitmek zorundayım. Ölüyorum... Her gün geçtikçe ölümün fısıltısını daha net duyuyorum... Duymak zorundayım.

Bugün yine unuttum. Evimin yolunu unuttum... Saatlerce yürüdüm. Ama neyse ki çantamda bir kağıda adresi yazdığımı sonradan hatırladım. Yoldan geçen herhangi birine sordum evimin adresini. Şimdi ise yine buradayım... Öylece gitmek istemiyorum. Bir şeyler bırakmak istiyorum bu dünyaya.

Ben Deniz... Deniz Vural. Ve bunları izleyen kişi , her kim olursan ol unutma beni olur mu? Ben ölmek istemiyorum. Beni hatırlayacak birileri kalmadığı zaman ölmüş olacağım... Ve lütfen , lütfen ölmeme izin verme!"

Video kaydını bitirdiğimde kafamı gökyüzüne çevirmiştim.

"Ölmek istemiyorum... Lütfen..."

Sanki fısıldayışımı duymuş gibi sertçe esmişti rüzgar. Saçlarım savrulurken içim yanıyordu...

Dakikalarca beklerken ne başımın ağrısı geçmişti ne de bacaklarımı hissedebilmiştim.

Göz yaşlarım sessizce süzülürken yüzümde tek bir mimik bile yoktu. Sadece... Ağlıyordum işte...

Sessizliği bozan telefonumun zil sesi ile şaşırmıştım. Benim arayanım soranım olmazdı ki.

Yabancı bir numarayı gördüğümde tedirginlikle açmıştım.

"Buyrun?"

"Deniz Vural?"

"Evet benim."

"Ben ***** Hastanesinden arıyorum. Doğduğunuz gün hastanemizde oluşan kısa elektrik kesintisi sebebi ile o saat doğan bebekler arasında bir karışıklık olduğunu düşünüyoruz.

Yarın saat 11.00 da DNA testi için aç karnına burada olun lütfen. İyi akşamlar." Diyerek ben bir şey diyemeden kapatan kişi ile öylece kalmıştım.

Neydi bu? Kamera şakası falan mı? Cidden sabrım mı sınanıyordu?

Ya da her şey üst üste gelmek zorunda mıydı?

Aldığım nefesler ciğerlerime saplanırken gözlerimi kapatmıştım.

Ne hissetmem gerek onu bile bilmiyordum. Acıdan başka bir şey hissedemiyordum...

Çığlıklarımı duyun artık! Boğuluyorum!

Çığlıklarımı duyun artık! Boğuluyorum!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

.
.
.

🖤 İlk bölüm nasıldı?

🖤 Acıyı vermeye başladım yavaştan. Hastalığı?

🖤 Üvey ailesi nasıl sizce? Tahminler👉

🖤 Deniz?

DENİZ • 00.00.01Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin