Bölüm 1- Tur Hayatı

419 39 1
                                    

Konser alanı tıklım tıklım insan doluydu ve sahnenin alanı, insanların olduğu alan ile oranla fazlasıyla küçüktü. Fazla bir hareket olanağı yoktu ve gruptaki herkes genelde olduğu yerden şarkıları söyleyip çalıyordu. Sahne ile hayranların olduğu yerin arasında sadece kısa bir boşluk vardı, o da zaten korumaların geçebileceği ve durabileceğine yetecek kadardı. Bu tura başlarken ne Ryan, ne de diğer grup üyeleri fazla bir şey beklemiyorlardı. O yüzden genelde kapalı ve kücük alanları tercih etmişlerdi. Ancak konsere gelen hayran sayısıyla karşı karşıya kaldıklarında hem büyük bir şok, hemde büyük bir sevinç yaşamışlardı. Gruptakiler sahnede ne kadar yorulacağını, ne kadar ter döküp emek sarf edeceğini düşünmüyordu bile. Tek bir kişi hariç.

Ryan Ross, 19 yaşında ve bursla girdiği liseyi sırf müzik yapabilmek için ayrılmıştı. Hayallerinin peşinden koşmuş, her ne kadar babasından ihtiyacı olan desteği hiçbir zaman tam olarak alamamış da olsa vazgeçmemişti ve sonunda başarmıştı. Başardı başarmasına ama, ün ile birlikte gelen sorumluluklar ve stresi göz ardı etmişti.

Ryan uzun boylu, sıska, büyük kahverengi gözler ve uca doğru yuvarlağımsı bir burna sahip. Dudaklarının çizgisi ve çene yapısı belirgin ve saçları gözlerini kapatacak kadar uzun olduğu için genelde yana tarıyor. Yapısal olarak çekingen ve asosyaldir. İnsanlarla iletişim konusunda hiçbir zaman pek başarılı olamamıştır. Edebiyat okumuş olmasına rağmen, kendini sözel olarak dile getirmekte ciddi sorunlar yaşıyor, takılıyor ve bazen de ne diyeceğini unutuyordu. Kendini en iyi yazı yazarak ifade edebiliyordu, o yüzden de grubun şarkı sözü yazarı olmuştu. Farklı sözcükler ve yapılar kullanarak hem içindekileri döküyor, aynı zamanda ise şarkılara farklı bir estetik ve şiirsel yapı katıyordu. Genel anlamdaki çekingen ve içe kapanık tavırları, insanların onu keşfetmesini, tanımasını ve onu gerçekten sahip olduğu özellikler ve değerler için sevmesini engelliyordu. Kimseye gerçekten neyi sevdiğini, üzgün olduğunda nereye gittiğini tam olarak ne yaptığını söylemiyordu. Spencer'a bile. 

Spencer ve Ryan çok küçük yaşta arkadaş olmuşlardı. Aynı mahallade büyümüşlerdir ve bu da arkadaşlıklarının daha da sıkı olmasına neden olmuştu. Birbirlerinin evlerinde kalmışlar, dışarıda beraber oynamışlar ve müziğe de beraber başlamışlardı. Yılbaşında Ryan'a bir gitar, Spencer'a da bir bateri alınmıştı, böylelikle liseden iki arkadaş daha bulup bir grup kurmaya karar vermişlerdi. O zamanlarda her şey kulağa çok daha kolay gelmişti. Şimdiyse işler zorlaşmıştı. Eski rahatlık ve doğallık kaybolmuştu. Amaç müzik yapmak olsa da, çoğu zaman hayranlara yönelik hareket etmek zorunda kalmışlardı. Abartılı köstümler, sahne performansları, danslar, röportajlar. Hepsi ilgi çekmek, beğeni toplamak ve göze çarpmak için yapılan gereksiz eylemlerden ibaretti. Açıkcası ilk başta hepsi saçma gelmişti, ama tuhaf bir şekilde haklı çıkmışlardı ve konser sırasında yapılan değişik gösterilerle fazlasıyla ilgi çekmişlerdi. Bu ani başarı hem tatmin edici, hem de biraz rahatsız ediciydi. Düşünsenize, sahnedesiniz ve grubunuzla beraber kendinizi ifade etmek için yazdığınız sözleri bir mikrofondan bir dolu insana söylüyorsunuz. Onlara bir nevi kişisel günlüğünüzü vermek gibi bir şey. Ki, bunu hiçbir aklı yerinde olan insan yapmaz. 

Saniyeler sonra, o küçük sahneye çıkacaklardı. Mekan git gide daha da boğuyordu Ryan'ı. Herkes sirk temalı kostümlerini giymiş, onlara uygun makyajlarını yapmıştı. En çok makyajı yapan genelde Ryan oluyordu. Suratına büyük ve değişik şekiller çiziyor, farklı bir sürü renk harmanlıyordu. Suratındaki, ergenlik çağı yüzünden oluşmuş olan kusurları bir nevi kapatıyor, aynı zamanda ise bu makyajın ardına sığınıyordu. Sanki bir çeşit koruma kalkanı gibi kullanıyordu adeta. Ve birçok insan da bundan garip bir şekilde hoşlanıyor, hatta hayranları aynı makyajları yapıp geliyordu. Ki, bu da gayet rahatsız edici bir durumdu. Sahneye çıkmalarına bir dakika kala, hepsi toplanmış, son bir iki rahatlama çabalarındaydılar. Spencer aralarında en rahat görünendi. Brent gergindi, ama genel duruşu rahat olduğundan o da en az Spencer kadar rahat gözüküyordu. Ryan yavaşca, göz ucuyla Brendon'u süzdü. Her zamanki gibi yerinde duramıyor, sürekli aptal gibi gülümsüyordu. 

Aptal. Bu kelime, Brendon'u tanımalamak için tamamıyla uygundu. Brendon'un saçı Ryan'ınkinden biraz daha kısa, ve siyahtı. Gözleri de bir o kadar koyu, ve derin bakışlıydı. Genel olarak çocuksu bir ifadesi vardı ve dudakları ise bir hayli dolgundu. Dişlerinin de bir o kadar düzgün olması, gülümsemesinin bir kat daha ilgi çekici olmasına katkı sağlıyordu. İnce bir beli ve etkileyici kalçalara sahipti. Ryan bazen kendini Brendon'a bakmaktan alıkoyamıyordu. Hayranlık uyandırıcıydı. Brendon, Ryan'ın her zaman olmayı istediği kişiydi. O yüzden onu solist seçmişti. Çünkü şarkıları, Ryan'ın sözlerini, en iyi o yansıtabiliyordu. Ruhunun aynası gibiydi. 

Brendon'la göz göze gelene kadar gözlerini ayıramamıştı ondan. Bir an çok fazla baktığını fark edip hızla gözlerini kaçırdı. Daha sonra Brendon'un elini omzunda hissetti ve tekrar ona bakma cesareti buldu. Brendon onun omzunu hafifce sıktıktan sonra gülümsedi. 

''Gerilmene gerek yok. Sahnede yanında sıkca olacağım. Hazır mısın?'' Dedi. Ryan hafifce başıyla onayladı ve cılız bir gülümsemeyle karşılık verdi. 

Hayatları büyük ölcülerde değişecekti. Bir çok açıdan.

Behind The SeaWhere stories live. Discover now