40. Bölüm: "İyi ki doğdun Zeynep Maral!"

Start from the beginning
                                    

"Çünkü ne olursa olsun yollarımı sana getiren bağ, çok büyük kavgalar etsek bile o ipi kesmek yerine sıkı sıkıya düğüm attığımız o bağdan bahsediyorum. Ben seni kaybetmeyeceğim." acı acı gülümseyip onaylamazca başımı salladım,

"Düşünsene bir gün geliyorsun görevden. Yine Zeynep nerede, diyorsun, sana diyorlar ki 'Başın sağ olsun!' olacak iş mi? Beraber uyuyacağımız yatakta ben olmadan uyuyabilecek misin bir daha?"

Artık geri çekilmesi için boynunu hafifçe okşadım. Geri çekilerek kucağımdaki kapuşonlüyü başımdan geçirip gözlerimi sildi. Nemli gözlerime bakarak yüzümü elleri arasına aldı.

"Söylediklerini unutuyorsun." dedi,

"Sana beni iyisiyle kötüsüyle, zoruyla kolayıyla kabul edip etmediğini sorduğumda ne demiştin hatırla, 'Aldığımız nefesler ecele attığımız adımlar değil mi?', sen her anını böyle yaşamayı kabul ediyorsan benim etmemde de bir tuhaflık yok." kalbimden dolup taşan sevdasıyla gözlerine baktım.

"Bir daha ağlarsan seni öperim." dedi, yemin eder gibi.

"Öp diye ağlarım o zaman bende." dedim dudaklarımı büzerek, dudaklarında kibirli bir sırıtış belirdi,

"Yaramazsın."

"Aynı zamanda neden bittiği senin tarafından bilinmeyen hikayemize 'o hikaye o kadardı' demeyecek kadar vicdanlıyım Yüzbaşım!"

Çekinmeden kırgınlığımı dile getirdim. "Sana söylediklerin yüzünden kırgınım, ayrılmış olmayı ben istesem bile." dedim ve burnumu çektim.

Can çekişen bedenime acımasızca toprak atmış gibiydi. Gerçi etrafımdaki herkes bana bunu yapmıştı, öfkeden deliye dönene kadar kimse hareketlerini gözden geçirmemişti. Herkes bardağın elimden düşüşünü fark etmişti ama hiç kimse elimin titreyişini umursamamıştı.

"Kendimi affetmeyeceğim." dedi gözlerime bakarak, o sustu gözleri konuştu. Gözlerinde gördüğüm güçsüzlük her şeye rağmen canımı yaktı.

Bir adam düşünün, düşmüşlüğü ile bile bir kadını ayakta tutabilen... Yok demeyin, vardı öyle adamlar. Takılmıştır, yorulmuştur, ihanet etmiştir, bedel ödüyordur, hak etmiştir ya da ne bileyim düşmüştür işte... Ama öyle bir şey yapar, öyle bir devam eder ki yaşamaya, konuşmaya... Herkesi utandırır, devam eder. Ona yine ilham verir, onu yine ayağa kaldırır. O kadın, adamın güçsüzlüğünü görmüştür ya daha güçlü olur. Adamı ezmek için değil, kurtarmak için... Adam onu öyle bir sevmiştir ki hakkını vermek ister kadın... İmkansız bir aşk düşünün; bir ''Ezginin Günlüğü'' şarkısında yaşamış, bir  ''Zeki Müren'' şarkısında dans edilmiş... Şimdi de o kadını düşünün elinde kurumuş papatyaları ile... Birbirlerinin hayatlarından çıkmamaları için uğraşan... Vardır öyle kadınlar ve öyle adamlar... Dileğim; Herkesin diğer yarısının onunla olması, birbirlerine sevgilerinin hakkını vermeleri ve birbirlerinin hayatlarında kalabilmeleri... Ne şekilde olacaksa olsun...

Yüzünün her kıvrımını binbir özenle izledim sonra baktım yine aynı karın ağrısı, öyle özlemişim onu. Yine de kalbimden geçenler dilimde can bulamadı bir türlü. Kelimelerimin zehirli birer ok olduğunu bile bile dert yandım ona çünkü beni dinleyecek, anlayacak tek kişi oydu. O benim sığınağımdı, yuvamdı.

"Adımı unuturum, evimi unuturum ama kollarım sızım sızım sızlarken sarılacak kimsem olmayışını unutamam."

"Zeynep..." dedi dudaklarını saçlarımda gezdirmeye başlarken,

GÜZEL ZAAFSIN! (Tamamlandı) Where stories live. Discover now