yirmi bir

56.5K 3.8K 1.3K
                                    

Efes: Neredesin güzelim?

Rüzgar: Berkan ile yürüyüş yapmıştık şimdi eve doğru gidiyorum.

Efes: Berkan mı? Şu sizin eve gelen?

Efes: Benden neden izin alınmadı?

Rüzgar: Bu ilişkide izin alarak bir şey yapılacaksa onu sen yaparsın, sen şerefsizsin ben değil.

Rüzgar: Sana bu kadar aşıkken kötü bir şey yapmam.

Efes: İkna oldum şu an.

Efes: Bu arada abin beni zorlamaya başladı, bir şeylerden şüphe ediyor gibi geliyor.

Rüzgar: Sevgili olduk ya bence sana öyle geliyor.

Rüzgar: Yoksa küçükken gözlerinin önünde dudağından öpüyordum o zaman anlamıyorlardı.

Efes: Çünkü ben sana o gözle değil küçük kardeşimmişsin gibi bakıyordum.

Rüzgar: Tamam işte abim şimdi benden hoşlandığını nereden tahmin etsin?

Efes: İyi, öyle olsun.

Efes: Dikkatli git eve, ben yarış yerindeyim.

Efes: Birazdan arkadaşım yarışacak onu videoya çekmem gerek.

Rüzgar: Tamam, sen de dikkat et.

Efes: Tamamdır ufaklık.

Rüzgar: 😡

Görüldü bile atmadan çıktığında gözlerimi devirdim, yarış olunca beni unutuyordu resmen. Ama daha ilişkinin başında olduğumuz için onu bunaltmak istemiyordum. Zaten on yedi yıldır ağzına sıçıyordum çocuğun.

Issız sokaktan yürürken içimi büyük bir huzur kaplamıştı, böyle sokakları seviyordum hele ki benden başka kimse yoksa, herhangi bir tehlike yoksa.

Sahanın önünden geçerken otomatik olarak bakışlarımı oraya çevirdim, merak ediyorum Ares yine orada mıydı diye. Biraz etrafıma bakınıp bu sefer en köşede ki bankta oturan bedeni gördüm.

Yine tek başına, soğukta öylece oturuyordu.

Ama bu sefer ne sigara içiyordu ne de bomboş bakışlarını sahaya yöneltmişti. Elinde tuttuğu ucu sivri bir şeyi koluna koluna bastırıyordu. Kaşlarım çatıldı ve panikle oraya doğru yürümeye başladım.

İntihar mı ediyordu?

Adımlarımı daha da hızlandırırken ne kadar hızlı hareket etsem de yetersiz kaldığını düşünüp adını bir kere seslendim. İrkilerek bakışlarını bana çevirdi, şimdi daha net gördüğüm cam şişe parçası bileğinin ortasında öylece kalakalmıştı. Elini oynatmıyor, bana afallayarak bakıyordu.

Yanına gidip anında önünde diz çöktüm ve kanayan bileğine baktım.

"Neden intihar ediyorsun?" diye sordum elimi nereye koyacağımı bilemeyerek, telaşla konuşuyordum ama o bana rahat bir ifadeyle bakıyordu.

"İntihar etmiyorum." dedi kalın sesiyle, çatık kaşlarım ile kafamı kaldırıp siyah-yeşil gözlerine baktım. İfadesizce duruyordu.

"O zaman neden bileğini kesiyorsun?" diye sordum anlamayarak, hâlâ kalbim hızlı hızlı atıyordu. Kan kaybediyordu. Bakışlarımı yine bileklerine indirdim.

"Acıyı hissetmeye çalışıyorum." dediğinde afalladım. Yeniden kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda orada ilk defa masum bir çocuk görmüştüm.

"Ne?" diye mırıldandım istemsizce.

Gözlerime ilk defa bu kadar uzun süre bakıyordu. Çekinmeden, rahatsız olacağımdan korkmadan.

"Eğer acıyı hissedersem, ben de herkes gibi olabilirim. Normal bir insan olabilirim öyle değil mi?" o kadar ruhsuz konuşuyordu ki ürpermiştim. Sanki bilekleri kanamıyor gibi davranıyordu.

"Sen, sen zaten normal bir insansın." dedim kafamı sağa sola hızla sallayıp, bir bileğine bir de kendisine bakıyordum.

"Değilim, değilmişim." dedi sonrasında düzelterek. Hafifçe gülümsedi ama bu çok üzgün bir gülümsemeydi.

Derin bir nefes aldım ve fazla derin kesikleri olmayan bileğine bakıp çantamın bir kolunu serbest bırakıp içini açtım. İçinden fazla kalın olmayan bir atkı çıkardığımda beni dikkatle izliyordu.

Bileğini ne yapacağımı bilmeyerek sardım, umarım kanı durdurmak için yeterli olurdu. O acıyı hissetmediği için ne kadar derin kestiğinin farkında değildi, bu yüzden kendisinin herhangi bir şey yapacağını düşünmüyordum.

Bileğine sardığım atkının ucunu avuç içine aldı ve sıkı sıkı sardı.

Elimde onun kanı bulaşmışken sesinden yayılan sakinlikten dolayı ben de derin bir nefes alıp yanına oturdum. Bakışları atkımın üzerindeydi.

"Acı sadece fiziksel olmaz," dedim sessizliğin ardından. "Duygusal acı, en büyük acıdır."

Hafifçe gülümsedi ve bakışlarını bana çevirdi.

"Şimdi kalbim acırsa, ben de normal bir insan olabilir miyim?" diye sordu çocuksu bir merakla.

Bulunduğum durum daha önce karşılaşmadığım bir şey olduğu için kafamı salladım.

"Olabilirsin." diye mırıldandım. Gülümsedi, ve yeniden atkıya bakmaya başladı.

Gülmeye başladı, ama bu ağlamak ile gülmenin arasında bir gülüştü. Biraz da ürkütücü. Ne yapacağımı bilemeden öylece durdum yanında.

Belki dakikalarca belki de saatlerce hiçbir şey demeden öylece oturduk.

Artık eve geç kalacağımı anladığımda ayağa kalktım, bakışlarını bana çevirdi.

"Ben şimdi eve gidiyorum, sen de ne olur bir daha böyle şeyler yapma." diye mırıldandım çantamı sırtıma yeniden takarken.

Bileğinde ki atkıyı sökmeye çalıştığında onu durdurdum.

"Hayır, o kalsın." bir bana, bir de atkıya baktı. Daha sonra söktüğü ufak bir kısmı yeniden doladı, kafasını eğdi.

"Görüşürüz." diye mırıldandım. Yüzüme bakmıyordu.

Arkamı dönüp sahadan çıkarken, arkamdan baktığını biliyordum.

EFES Where stories live. Discover now