Giriş

210 9 22
                                    

18 Aralık 2020

Kafamın içine hoş geldiniz.

Monptit'e

Ahşap duvarı omzu ile ittirerek biraz daha araladı. Kafası aktı önce içeri doğru ardından da bedeni derince yardı eşiği. Üzerine yapışmış, gri, kaşmir montu usulca çıkarıp boş portmantonun kollarına bıraktı. Bir tuhaflık vardı. Anlayamadı. Kapı aniden sustu. Yere düşürdüğü anahtarları nefes alıp vermeyi bir süreliğine erteledi. Bakışları bir bir döküldü etrafa. Tam o anda soluk duvarlar dört bir yanını çepeçevre sarıverdi. Oradan çıkıp gitme isteği ile yanıp tutuştu içi. Bu yüzdendir ki aramaya koyuldu.

Ayak dibinde bekleyen kül rengi kediyi kucağına aldı. O göğsüne yayılmış, memnun olduğunu belirten mırıltılar dökerken evi dolduran müziğe kulak astı. Duraksadı birkaç saniye. Nerede olduğuyla ilgili yürüttü aklını. Seslense bir çırpıda buluşurlardı fakat uğraştırmak istedi kendini, böylesi ufak oyunlar hoşuna giderdi.

Salonda olsa gerek diye düşündü tartıp biçtikten sonra. Gövdesini müziğin yükseldiği o yöne çevirdi. Beyaz bir halı ile salona uzanan koridorda salınarak ilerledi. Kenarda, adını hiçbir zaman ezberleyemediği o bitkiler yine solmuştu. Ya güneş görmediklerindendi bu ya bilmediği başka bir sebepten. Fazla takılmadan geçti dar geçitten, hedefine ulaştığında ise tek elini kapı pervazına yasladı. Gün boyu oraya buraya koşuşturmaktan bitap düşmüştü. Öyle ki eli birazcık kaysa pervazdan, yere yığılacak gibiydi. Dizleri bedenini artık tutmuyordu.

Gözleri ile aramaya devam etti onu. Solda üç bölmeli uzun bir kitaplık; hemen önünde renkli, iki kişilik bir kanepe durmaktaydı. Kitapların dağınıkça yerleştirildiği raflara astı gözlerini. Acelesiz aktı aşağı. Bir aralık, kızıl saçların dolandığı tarağa takıldı irisleri. Fırça doldurulmuş eski konservelere; akrebin yelkovanı soktuğu bozuk saate... Kafası ne zaman ki sağa doğru devrildi o zaman buldu onu. İşte, oradaydı. Masanın üzerinde, içmeyi unutup soğuttuğu ıhlamuru duman çıkarmayı bırakmıştı. Örme battaniyesine tutunmuştu elleri. Dizlerine sabitlediği kitap, çoktan kapanmıştı içine. Sıkıca topladığı saçları yüzünden gerilmiş suratı, kendini uykuya bırakmıştı. Kalbindeki sıkışıklık kayboldu. Karnına saplanmış o amansız sancı yavaşça eridi. Sessizce adımladı ona. Geniş bardağı masanın ortasına doğru itti önce. Kanepenin ucuna oturdu, eğildi. Odanın ısısından kızarmış yanaklarından öptü kadını. Nefes alır gibi yaptı bunu ve bu ona hayata dönmüş hissettirdi.

Kadınsa yattığı yerden doğrulmadan açtı gözünün perdesini. Açtığı gibi de ona gülümseyen adama değdi bakışları. Ne olduğunu bilmeden gülümsedi o da. Beynine vurulan kilidin açılmasını bekliyordu. Nerede olduğuyla ilgili bilgiler indi hafızasına. Hareketlendi. Dizlerindeki kitap yere düştüğünde onu umursayamadı. Karşısında ona gülümseyerek bakan adamdan alamadı gözlerini. Saatten haberi yoktu. Ne zaman buraya kıvrılıp uyuduğunu dahi hatırlamıyordu. İşten çıktığı gibi eve gelip kendini buraya atmış olmalıydı. Ona bakmaya devam eden adamı kollarının arasına çekti nazikçe. Başını göğsüne bastırdı. Onu göğüs kafesinin içinde bir yerlerde saklamak istiyordu. Bu mümkün müydü ya da bütün imkânsızları mümkün kılmanın bir yolu var mıydı? Bilmiyordu.

Kahveleri duvardaki hiçbir esprisi olmayan saate kaydı. Zamanın çok ilerisinde gibiydi. Günün bu kadar hızlı geçiyor olması onu şaşırttı başta fakat sonra omuz silkti. Artık bir önemi yoktu bunun. Adam tekrar gün yüzüne çıkıp onu geriye yatırmaya çalıştığında ona uydu ve omuzlarına tutundu varla yok arası. Yüzüne doğru uzandı, dudaklarını yumuşak dudaklara uzunca bastırdı. İşte şimdi, dedi içinden gerçekten dinlenebilirim.

GecekonduΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα