Vişneli Şarkı

34 6 16
                                    

Hepinize selam. Umarım iyisinizdir. Keyfiniz yerindedir inşallah. Benim çok değil ama olsun.

İyi okumalar.


Kafeteryada oturmuş sıcak çikolata içiyorduk. Evet, Asel'le beraber.

Aramızda olan öpücük meselesini görmezden geliyordu. Ve bu beni gerçekten mahcup etmişti. Allah'tan tokat falan yememiştim.

Hafızasını geri getirme çalışmalarına da başlamıştık. Çok üzerine gitmek istemiyordum. O da zaten bazı şeyleri hafiften hatırlıyordu.

Tam sıcak çikolatamı bitir miştim ki Asel elimi tuttu.

"Ne oluyor?"

"Sessiz ol, hatırlamaya çalışıyorum."

"Gel başka şekilde hatırlatalım. Hadi odama gidiyoruz."

"Neden?"

Cevap vermeyip elinden tutarak arkamdan çekiştirdim. Asansörün önünde durduğunda merdivenlere yönelttim onu.

"Neden asansöre binmiyoruz?"

"Ben asansörden korkarım." dediğim an da ellerini kulaklarına kapattı. Dudaklarından da bir inleme koptuğunda endişeyle elini tuttum.

"Asel, iyi misin? Sakin ol, sakin ol. Ben buradayım."

"Ha-hatırlıyorum."

"Ne?"

"Bu asansörün önünde insanlara şaka yaptığımızı hatırlıyorum."

"Sen ciddi misin? Peki- peki başka bir şey?"

Ellerini kulaklarından çekip şakaklarına götürdü. Şakaklarını ovarken kafasını iki yana salladı.

"Tamam olsun. Çok zorlama."

Saçlarının arasına bir buse kondurdum ve onu ayağa kaldırdım. Yavaş yavaş merdivenleri çıktıktan sonra odama geldik.

Odaya girer girmez duvarların yanına gitti.

"Gerçekten biz mi yazdık bunları?"

"Tabii ki! Yalan mı söylüyorum sanıyorsun?"

Ellerini salladı hemen.

"Hayır hayır! Sadece hatırlamıyorum."

Ona gülümsedikten sonra arkasına döndü. O duvarlarla ilgilenirken ben de randyodan Nihat Ünal'ın Vişneli Şarkı'sını açtım. Melodiyi duyduğunda arkasına döndü.

"İlk dansımız. Hastanede doktorlar için bir parti verildiğinde hastalar da gitmişti. Ve seninle ilk kez bu şarkıda dans ettik. Ellerimiz ilk kez bu şarkıda değdi birbirine. İlk defa birdi ruhlarımız."

Elimi ince ve narin beline koyduğumda yavaşca arkasını döndü. Elleri omuzlarımı bulunca yavaşca dans ettik.

Gülümsüyorduk, tıpkı ilk an ki gibi.

Sanki huzuru ilk kez tadıyormuş gibi, sanki ilk defa yağmurda tek başıma değilmişim, sanki bulutlarda geziyormuşum gibi bir histi bu.

Asel benim şiirim, Asel benim rüyam, Asel benim kalp atışlarımdı. Beni ben yapan yegane kadındı o.

Gülüşleri odada yankılanırken mutluluğuna ortak olmaktan büyük zevk duyuyordum.

Şarkı bittikten sonra başa dönse de biz durmadık. Fakat bir müddet sonra yorulduğumuzda oturduk.

"Bu şekilde devam edersek seni hatırlamayacak, aşık olacak gibi görünüyorum."

"Ne?"

"Fazla romantiksin." diyerek ellerimi tuttu.

"Ama sana aşık olacaksam bile hatırlayamadan aşık olmak istemiyorum."

Gülümsemem büyürken eline öpücük kondurdum. Hemen yanakları allanırken daha fazla utanmasın diye elini bıraktım.

"Ee başka neler var neler yok? Başla ne hatırlamam gerek?"

"Şimdilik yeter. Başın ağrır sonra."

Kafasını sallayıp ayağa kalktı. Odada gezinmeye başladı. Sonra duvar kalemlerinin olduğu çekmeceyi açtı.

Yavaşca yanına yaklaşıp arkasından kalemlere uzandım. Nefes sesi kesildiğinde gülmeden edemedim. Geri çekilip duvarın yanına ilerledim.

"Nefes alabilirsin."

Eline bir kalem alıp yanımdaki duvarın yanına geldi.

"Hatırlat bana."

Gözlerimin içine bakan boncuk gözlerine eriyip bittim de görmedi.

Şifonyerden bana verdiği kitabı getirdim. Ona uzattım.

"Bana verdiğin kitap buydu."

Kitabı eline aldığı anda gözlerini sımsıkı kapattı. Bir elini yumruk yaparak şakağına bastırdı. Derin derin soluklanıyordu.

"Asel, kendine gel. Sakin ol güzelim, hadi."

Bileklerine sarmıştım ki elini, gözlerini açtı.

"B-ben hatırladım."

"Tam olarak neyi?"

"Bunu birine verdiğim anı hatırlıyorum. Ama kim olduğunu net göremiyorum. Çok bulanık."

Hayal kırıklığına uğramış bir şekilde omuzlarımı düşürdüm. Sanki zaten yarı ölü olan kalbime bir şeyler batıyormuş gibiydi. Cidden canım yanıyordu.

"Yapamayacağız galiba. Ben, hatırlayamadıkça sen çok kırılıyorsun. Doktorun söyledi, üzülmemeliymişsin."

Cevap vermedim ya da vermek istemedim, bilmiyorum. Şuan da içim daralıyordu. Zaten Asel'de bir şey demedi. Sessizce odadan çıktı.

O gittiğinde yere düşen kalemi aldım elime. Kitabı açıp içindeki,

"Öyle büyümüş ki
içimizdeki yalnızlık.
Sevilmeyi beklerken,
beklemeyi sevmişiz..." sözünü yazdım.

Kalemi çekmeceye geri attım sonra. Kalbim yine acımaya başlayınca kendimi rahatlatmaya çalıştım. Ne zaman ya Asel'e bir şey olsa ya da onunla aramız açılsa gibi hissetsem acımaya başlamıştı zavallı kalbim.

Asel bana iyi mi geliyordu yoksa beni bataklığa daha da mı saplıyordu?

Kafamı allak bullak eden bu kıza çoktan kapılmıştım bile.

Doktorumun yanına gitmek için odamdan çıkmıştım ki birden karşıma bir kız çıktı. Garip garip ona bakarken yanağıma yediğim sert tokatla neye uğradığımı şaşırdım.

Elimi yanağıma götürdüğümde kafamı kıza çevirdim.

"Ne oluyor be?"

Kız sinirle bana bakıyordu.

"Az bile bu. Hem önce gel arkadaşımı izinsiz öp, sonra onu hatırlamaya zorla bir de üstüne atar gider yap. Elimde kalırsın, acımam."

"Sen kimsin ya? Arkadaşın kim?"

"Hele hele, şuna bak hele! Bir de arkadaşın kim diyor. Sen bir de başka kızları da mı öpüyorsun?"

"Ha sen Asel'in arkadaşısın."

Alkış yaptı.

"Vay canına! Ne zeki şeysin sen öyle."

Derken bu defa diğr yanağıma oldukça sert bir tokat yedim.

"Eeh, yeter be! Ne oluyoruz yahu? Kimsin sen?"

"Ben Göknur, Asel'in en ama en yakın arkadaşıyım."

"Ben ona atar gider yapmadım."

"Ya ne demezsin. Kafanı koparırım senin bak. Onu üzersen bu defa tokatla durmaz burnunu kırarım."

Tanrım, hayatıma bir çatlak soktuğun için çok sağ ol...

Devam edecek...

Ölü Kalbin Son ÇırpınışlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin