21. Büyülü Parmaklar

Start from the beginning
                                    

Namjoon onu onaylayarak askerlerine iş bölümü yaptı, toplasanız otuz küsur asker çıkardı zaten, bazıları güvenli bölgeyi arıyorken diğerleri gibi biz de ormanın içine daldık. Dün de tıpkı bugün gibi yoldan uzak küçük bir alanda dip dibe yatmıştık hep beraber. Bunu güvenlik için yapıyorlardı sanırsam.

Taehyung haricinde kimsenin çadırı yoktu, ben de diğerleri gibi dışarıda yatacağımı düşündüğüm sırada askerlerden biri Taehyung'un çadırını göstererek orada uyuyacağımı söylemişti.

Bu biraz garipti, yani onunla uyumak garipti ama yüzlerce haşerenin içinde uyumaktan da yeğdi benim için. Doğayı, yürüyüşleri, çiçekleri, böcekleri, hayvanları seviyordum doğru ama hayatım boyunca hiç onlarla bu kadar haşir neşir olmama da gerek kalmamıştı. Seferlere katılmama izin yoktu, uzun yolculukları da her zaman at arabasıyla yapardım. Şimdiye kadar at üstünde bu kadar mesafe kat ettiğimi hiç hatırlamıyordum.

Askerlerden biri yanımıza gelip saklı bir bölge bulduklarını haber verdiklerinde Taehyung da atını o yöne sürmüştü. Açıkçası bugün buldukları yer dünküne nazaran daha iyiydi, en azından engebeli değildi ve taşlar sırtıma daha az batardı.

Taehyung attan inip beni de belimden tutarak indirdiğinde ağrıyan ayaklarıma masaj yapmaya başladım, askerlerinin yanına gitmeden ellerimi çözüp kukuletayı başıma geçirdiğinde sinirle geri attım kafamdaki bez parçasını. Hayır ne diye bana karışıyordu ki, belki ben yeni kulaklarımda rüzgarı hissetmek istiyordum, ona neydi yani?

"Aptal delta! Şu bileklerimin haline bak, kaç tane izbandut gibi adamın içinde nasıl kaçacaksam? Bir de ellerimi bağladı, manyak herif!" Söylene söylene askerlerin dağıtmaya başladıkları kuru yiyeceklerden almak için yanlarına gittim, ne yani açlıktan ölecek miydim bir de?

"Bana da var mı?" Askerlerden birkaçı şaşkınlıkla yüzüme baktıklarında ben de onlara baktım bön bön. Ne vardı, dilimin olduğunu bilmiyorlar mıydı?

"Şuraya oturun ben size getireceğim."

İçlerinden en naziği olduğunu düşündüğüm beta bana yerini vererek ayağa kalktığında teşekkür ederek yerine kuruldum. Etrafımda kümelenen askerlere boş bakışlar attığım sırada içlerinden biri kuru yiyecekle dolu bir torba getirdi.

"Dilediğiniz kadar yiyin Prens Jeon."

"Oh, çok teşekkür ederim. Siz neden ayaktasınız? Geri kalanlar zaten odun toplamak için dağıldı, oturup dinlenin onlar gelene kadar."

Taehyung da ortalarda yoktu, Namjoonla devlet meselelerini falan konuşmaya gitmişti belki de. Beni niye yalnız bırakıyordu ki burada? Hem kaçırıyor hem de yalnız bırakıyordu.

"Bunun ismi ne?" Yanımdaki askere dönüp sorduğumda şaşırarak suratımı inceledi bir süre.

"Çoban buğdayı efendim!"

"Hiç de buğday gibi durmuyor halbuki. Neyden yapıyorsunuz bunu?"

Başka bir asker cevap verdiğinde ona bakmak için arkamı döndüm, bu bir nezaket kuralıydı, konuşan kişinin yüzüne bakılmaması Redenia da saygısızlık olarak nitelendilirdi.

"Kurutulmuş et ve buğday karışımından yapılıyor. İkisi de kuru olduğu için kolay bozulmuyor ve seferlerde de yanımızda taşıyoruz."

"Bunu sevdim, tadı çok güzel. Diğerleri tatlı mı, tatlı kokusu alıyorum." Aynı kurt cevapladığında ona küçük bir gülümseme verdim, kaba insanlar değillerdi, benim de onlara kaba davranmama lüzum yoktu ki. "Evet efendim geri kalanlar kurabiye çeşitleri."

Elimdeki torbadan diğerlerinin tadına da baktım, cidden Maiarlılar ağızlarının tadını biliyordu. Dün bunlardan yemediğim aklıma geldiğinde ağzımdaki lokmayla dondum, diğerleri neden yemiyordu? Bazıları birbiriyle konuşurken diğerleri yemek hazırlığı yapıyordu. Elimdeki torba tek atıştırmalık torbasıydı sanırım.

Moon Lover - Taekook ✓Where stories live. Discover now