•fail to accept⁸

146 26 97
                                        

Sanki bir boşluğa düşüyormuş gibi bir hisle irkilirken açtım gözlerimi hızlıca. Bakışlarım etrafta gezinirken bulunduğum ortamı tanımaya çalışıyordum.

Biraz doğrularak yumruk yaptığım elimle okşadım gözlerimi. Bilincim yavaş yavaş kendine gelirken odamda olduğumu henüz fark ediyordum. Üzerimdeki örtüyü göğsüme kadar çekerken yaslandım yatak başlığına. En son piyano çalarken uyuya kalmış olmalıydım. Fakat ne zaman odama gelmiştim ki?

Gözlerim etrafta dolaşırken komodinde duran su şişesi ile hareketlendim ve almak için uzandım ona doğru. Kapağını açtıktan sonra dudaklarıma yaslarken beni Jungkook'un getirmiş olma ihtimali düşmüştü aklıma.

"Jungkook?" Şişenin kapağını kapattıktan hemen sonra yüksek ve sorgu dolu sesim ile bıraktım kenara. Ses gelmeyince yineledim, "Jungkook, aşağıda mısın?!"

Adım sesleri kulağıma gelince yutkundum ve tekrardan yaslandım arkama. Sesimi duymuş olmalıydı.

Kapı kulpu yavaşça aşağı indikten sonra açıldı kapı. İrislerimin değdiği sarı saç tutamlar nefesimi keserken kırpıştırdım gözlerimi art arda.

"Min?"

Kulağıma ulaşan sesi ile günlerdir ortalardan kaybolduğunu dahi unuturken kalktım bir hışımla ayağa. Ona doğru hızlıca ilerlerken duraksadım aniden. Ne düşünüyordum böyle, ona sarılmayı falan mı? Delirmiş olmalıydım.

Duraksayan adımlarımı fark edince birkaç adım attı bana doğru. Aramızda santimler kala durdu ve alışkın olduğum bir şekilde kıvırdı dudaklarını. "Beni mi özledin?"

Alay dolu sesi içimdeki siniri yeniden filizlendirirken yutkundum ve geçtim yanından hızlıca. Zaten aralık olan kapıdan çıktım ve merdivenleri ikişer-üçer inmeye başladım. Arkamdan geldiğini, adım sesleri sayesinde anlayabiliyordum.

"Min, ne oldu?"

Sesini duysam da cevap vermeyerek devam ettim adımlarıma. Dış kapıya varana dek durmadım hiç, o da ısrarla arkamdan yavaş bir şekilde adımlamaya devam etti.

Kapının önüne geldiğimde sert bir şekilde kulpunu indirdim ve açtım hızlıca. Bir elimle dışarıyı gösterirken baktım ona. "Çık dışarı."

Gözleri anbean açılırken değdi irislerime. "N-ne? Ne diyorsun, ne oldu diyorum sana?"

Gözlerimi saniyeler için kapatırken açtım yeniden. Boğazımda hissettiğim yumru, bir sinir topuydu sanki.

"Sana, bu evden git diyorum Jimin. Nesini anlamıyorsun?"

Sert çıkan sesimi umursamazken karşılık verdim bakışlarına. Yavaş adımlarla yanıma geldi ve durdu önümde. Eli kapı kulpuna giderken çatılan kaşlarımla bekledim onu. Kapıyı kapatmaya çalışırken tuttum kolunu. "Jimin, uğraştırma beni."

Sözlerimi dinlemeyerek onu engellemeye çalışmama rağmen kapattı kapıyı ve sırtını yasladı. "Neden bu kadar sinirlisin, konuşmalıyız."

Gözlerine bakmaktan vazgeçerken yutkundum hızlıca. Tanrım, sinirden ağlamak istiyordum. Ve sinirim nedendi, bunu dahi anlamlandıramayacak hâldeydim.

İki adım atıp dibime girdi ve uzattı elini. Çenemi tüy hafifliğinde okşarken uzandı yüzü beni öpmek için. Fakat yakınlaştığı an çekmiştim kendimi. Çekilmemi beklemiyor olacak ki boğazını temizledi ve koluma indirdi elini. Bulunduğu yeri okşarken oynattığı dudaklarına bakmamak için zor bir durumda olduğumu itiraf edemiyordum kendime henüz.

"Gittiğim için sinirlenmiş olmalısın."

Bunu böylesine basit bir şekilde söylemesi içimdeki sinire alevler eklerken çektim kolumu dokunuşlarından uzak durmak adına. Sinirim geçtiği an abarttığımı düşünerek kendime türlü laflar edeceğimi biliyordum fakat bir şeyler yaşayıp, bana kendi hakkında önemli şeyler anlattıktan hemen sonra ortadan kaybolmasını kabullenemiyordum bir türlü.

"Neden kaçmaya çalışıyorsun ki Min, beni özlediğin doğru değil mi?" Elini göğsüme uzattı ve ufak dokunuşlar bıraktı. Bir adım daha attı ve eğdi yüzünü yüzüme. "Bu yüzden değil mi içinde kaynayan bu sinir? Beni ve dokunuşlarımı özlediğin için, hepsi bu."

Aralık dudaklarından dudaklarıma vuran sıcak nefesinin hissi ile gözlerimi kaparken açtım ani bir hızla. Söylediği şeyler beynime bıçak gibi saplanırken kaldırdım sol kaşımı, ne cüretle benimle bu şekilde konuşurdu?

Onu omuzlarından sert bir şekilde kapıya iterken, kapıya yaslanması için saniyeler yetmişti.

Ellerimi her iki omzunun yanına yaslarken sızlanmaları ulaştı kulağıma. Dudaklarımı kulaklarına değdirirken konuştum kısık bir ses ile. "Canını mı acıttım Jimin?"

Günler öncesinde bana söylediği cümleyi şimdi ben kuruyordum ona. Yapmak istediğim şeyi anlarken gülüşleri yayıldı aramızda. "Çok, çok acıttın Min. Acımı alman gerekmez mi?"

Söylediği şeye dudaklarım kıvrılırken ani bir şekilde kulak memesini aldım dişlerim arasına. Bu hareketimle ağzından çıkan ah sesi beni kışkırtırken ısırmak ve dilimi vurarak ıslatmak arasında gidip geliyordu hareketlerim.

Elleri kollarımı tutarken sıktı acımasızca. Dişlerim arasındaki kulağına aynı acıyı bahşederken omuzlarımdan tuttu ve yüzlerimizin yakınlaşmasını sağladı saçlarımı kendine doğru çekerek. Dolgunlukları ıslak bir şekilde dudağımı kavrarken, uzandı dili dilime.

Saniyeler sonra alt dudağımı dişleri arasına alıp çekerken bıraktı ve öptü masum bir şekilde çektiği kısmı. Yeniden dudaklarımı dudaklarına hapsedecekti ki ittim omuzlarından ve yaslanmasını sağladım kapıya yeniden sert bir şekilde.

Nefes nefese ve soran gözlerle gözlerime bakarken işaret parmağımla vurdum omzuna iki kez art arda. "Dokunuşlara muhtaç olan biri varsa o da sensin Jimin, yalnızca sen."

Kurduğum cümle ile dudakları kıvrılırken başını arkaya attı ve bir gülüş bıraktı ortaya. Yeniden yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve baktı gözlerime dikkatlice. Ani bir şekilde dili ile dudaklarımı boydan boya yalarken öptü ardında bıraktığı ıslaklığı. Bu hareketi alt tarafımda ufak bir ıslaklık oluşmasına sebep olurken yutkundum ve yaladım dudaklarımı.

Dudaklarındaki kıvrılma ile elleri kemerime giderken öpücükleri boynumdaydı bu kez. Islak bir şekilde önce öpüyor daha sonrasında ise sanki içine çekebilecek bir güçlükte emiyordu öptüğü yeri. Bacaklarımda titremeler hissederken açtığı kemer sonrasında indirdi pantolonumu.

Başını boynumdan kaldırdı ve dudaklarını yalayarak baktı gözlerime. Eli iç çamaşırım üzerinden sertliğimi kavrarken gülümsedi ve hâlâ gözlerimin içine bakarken saniyeler sonra lastiklerinden tutarak indirdi onu da.

Nefeslerim sıklaşırken hızlı bir şekilde yerlerimizi değiştirerek yasladı beni kapıya. Önümde diz çökerken yaladığı için parlak duran dudaklarına bakıyordum hâlâ.

Elleri şimdiden ıslanmaya başlamış olan sertliğimi kavrarken oynattı dudaklarını.

"Madem muhtacım sana ve dokunuşlarına, benimle oynamaya ne dersin?"

Kalktı.

BU ARADA BUGUN NAMUMUN DOGUM GUNU İYİ Kİ VARSIN AŞK ADAMİM SENİ COK SEVİYORUM ALLAHİM YA BİR NAMUM OLMASAYDİ NAPARDİM BEN YARABBİM SUKURLER OLSUN

😭

Bebişlerime bakın ölüyorum hığk

¡Ay! Esta imagen no sigue nuestras pautas de contenido. Para continuar la publicación, intente quitarla o subir otra.

Bebişlerime bakın ölüyorum hığk

Umarım beğenirsiniz♡

11/9/21

Rising Note | YoonminDonde viven las historias. Descúbrelo ahora