Derin bir nefes aldım ve daha Gytha hamle yapmadan hissettim ve bıçağımı son hız çevirdim. Melek geriye hamle yaptı. Beynini bu tür güce yoğun veremiyordu. Ayrıca hâlâ acemiydi. Tıpkı bizim gibi. Zorlandığımız kişi Faith idi.

Tekmemi savurdum ve onu savuşturduktan sonra zaman bırakmadan diğerine geçtim. Bıçağımı savurdum ve yanağına ince bir çizik attım. Diğer hamleye geçmeden önce arkada hissettiğim hareketlilikle gelenin Zack olduğunu gördüm. Topladığı sarı saçları arkada dağılmıştı ve son hız, harika bir sessizlikle Gytha'ya saldırdı. Hoş, kız pek de acemi değildi çünkü beş elf kızla boğuşuyorduk. Faith gibi değildi ama yine de harika ilerliyordu.

Zack kızı arkadan sıkıştırdı ve tam onu öldürecek hamleyi savuruyordu ki durdu ve kıza doğru gülümsedi. Kızın havada kalan elleri bir anda iki yanında sallandı. Omuzları düştü ve bıkkın bir ifade ile ablasına baktı. Derin bir nefes alırken burnundan ses çıktı ve arkasına döndü. "Harika derecede sessizsin, kendini durdurmuş olmanda iyiydi. Teşekkürler." dedi ve kollarını geriye doğru esnetip ablasına döndü.

Faith gülümsedi. Yere kondu ve kardeşine doğru gidip, "Acemilik işte." dedi. Kardeşi onu hafifçe ittirdi ve kendisini işaret etti. "İki kez vuruldun!" diye feryat etti. Kız güldüğünde ortamda birkaç kişiden daha kıkırtı koptu.

Omuz silkti ve arkasına döndü. Sırtına bakmaya çalıştı ve yüzünü buruşturdu. "Galiba daha fazla." Sonra da ekledi. "Düşüncesi bile can yakıyor." dedi. Kardeşi de başıyla onayladı. Yüzünü buruşturmuş ve ablasının sırtındaki boyaya bakıyordu. Hayal ettiğini anlayabiliyordum. Ben ise sadece öyle bir yaranın mal olacağı acıyı düşündüm. Tüylerim diken gibi olurken bakışlarımı yüzünü buruşturmuş Bard'a çevirdim. O da bana bakınca silahımı yerleştirip ona yürüdüm. Gülümsüyor, boynundan ve alnından ter damlıyordu. Bakışlarıyla ve haliyle her şeyi anlatıyordu. Bu antrenman burada bitmeliydi çünkü anlatımına göre gerçekten uzun sürmüştü. Üç saat. Şu an bütün Elfler salonlara çekilmiş güzel vakit geçiriyordur, diye düşündüm ve gelen esnemeyle savaşamayıp esnemeye başladım.

O sırada bizi izleyen Morris'i gördüm. Kollarını birbirine dolamış şapır şapır terleyen savaşçılarıma bakıyordu. Yüzünde onurlu bir ifade vardı. Bana baktı ve siyah boncuk gözlerindeki gülümsemeyi hissettim. Konuşmuyordu ama ifadesinden herkes bir şeyler çıkarıyordu. Faith kardeşini yerden kaldırdı ve kolunu omzuna attı. Kızın saçı ablasının kolu altında kalınca çıkarmaya çalıştı. Başı havaya kalktı ama kimse bunu takmadı. Ablası kardeşinin çabalarına kulak asmadan Morris'e döndü. "Bence iyi bir dinlenmeyi hak ediyorlar."

Herkes nefeslerini tutmuş ve yarın akşama kadar tatilde olmayı dilerken ben bunu kabul etmemesini, zaten ısınmışken son hız devam etmemiz gerektiğini düşünüyordum. Zaten Morris'te benle aynı düşünceleri savununca yüzüme bir gülümseme geldi. Bard'ın da gülümsediğini gördüm. İyi durum, kimse söylenmiyordu. Halimizden memnun ve uykulu bir halde odalarımıza ayrıldık.

Başım öne eğik, yoldan geçerken bir elma alma umuduyla yemekhane yoluna girdim. Karşımda, önlüğü elinde yürüyerek gelen Farly'i gördüm. Kahverengi dalgalı saçları, adımıyla eş zamanlı bir şekilde hareket ediyordu. Ortada buluşunca gülümsedi ve çenemle kulağımın arkasına doğru terden yapışmış bir saçı çekti. Kısa bir öpüşmeden sonra arkasına döndü ve birlikte yürümeye başladık. Yemekhaneden elma seçerken de sürekli olarak bilimsel terimlerini kullanıp karşı tarafta elde edebileceğimiz stratejileri konuşuyordu. Bilimden bir yana bu tarz konular hakkında konuşmaya bayılan biriydi. Özellikle masa başına geçtiğinde beyin fırtınası oluşturuyordu. Bense sadece o halini izlemekle yetiniyordum. Sağ olsun derslerime çalıştırıyordu ama benim ona katkım yoktu. Çünkü benim kadar olmasa da kendisini koruyacak kadar savaşçılığı vardı. Herkese eğitildiği gibi...

Aklıma melekler konusunda ne kadar bilgisiz olduğum geldi. Bu konuşa bir şeyler yapabilirdim. Farly ile bunu konuşurken akşam yemeği için vedalaştık. Ben duşumu alıp hazırlanırken ve kas ağrılarımı rahatlatacak şekilde esnerken aklımda sürekli melekler vardı. Mükemmel bir yapıya sahiplerdi ve ölümsüzlerdi. Eh, elfler de kolaylıkla hastalanmazdı. Veba, İspanyol Gribi gibi birçok hastalıktan etkilenmemiştik. Normal bir şekilde de hastalanmazdık. Sadece yaşlanınca biyolojik özelliklerimiz hafiflerdi ama bu da oldukça normaldi.

Yeni kıyafetlerimi giyerken kaslarımın gevşemesine ve düşen ağırlığa aldırmadan yemekhane yolunu tuttum. Yemekhanede akşam havası başlamıştı ve güzel bir ortam vardı. Bizim masa neşeliydi ve melekler hâlâ dikkat çekse de eskisi gibi değildi. Yani en azından bugün Farly onları rahat bırakmıştı ve sıkıştırıcı sorular olmamıştı. Yemekhaneden sonra Farly ile odama geçtik. Ben Farly'nin yatağımdaki yanına kıvrıldım ve ona sarıldım. Parfümündeki sandal ağacı ve baharat kokusu burnuma doldu ama bana etkisi olması. Saçımdaki şampuanın kokusunu hâlâ alabiliyordum.

Yoğun bir günün ardından böyle yatak girmek ve huzuru biraz olsun kucaklamak çok güzeldi. Farly'nın kolunun ağırlığı bile iyi geliyordu. Ne iyiydi ki Daly odamda değildi ama her an gelebileceğini biliyordum. Bu yüzden sızmadan da Farly'nin gitmiş olması gerekiyordu. "Sabah burada kalamazsın." dedim. Başıyla onayladı ve ben uyumadan önce o saçlarımı yarın kabartacak şekilde eliyle tararken konuşmaya başladı. "Faith denen melek, sizi baya yoruyor. Ha?" dedi ve bana doğru güldü.

Omuz silktim. "Aslında yorulmaktan çok bizi şaşırtıyor. Meğer melekler hakkında gerçekten hiçbir bilgimiz yokmuş." dedim. Güldü ve başıyla onaylayışını hissettim. "Bunu düşüneceğim." dedi. Başımla onayladım. Yapılacak bir şey bulurdu. Bu tür şeyleri Farly'e bırakırdım çünkü güzel işlerdi. Becerikliydi.

O saçımı okşamaya devam ederken gün hakkında konuştuk. Parfümünün kokusu ise ciğerlerime sinmiş ve bana yer edinmişti. En son ise, giderken alnımdan öpüp mırıldanışını duymuştum. Sonrasında da karanlığa teslim oldum.

---

Gidişatımız nasıl? Roman sarıyor mu :D

Beğenip yorum yapmayı unutmayın :)

IG: ki.vara / varaninkaleminden

°Vara

faith -düzenlemede-Where stories live. Discover now