•otuz beş' üst üste yaşanan olaylar•

Start from the beginning
                                    

Küçük bir çocuk gibi Polat'ın kıyafetinden çekiştirdim hafifçe. Bana dönerken Can'ı da görebiliyordum artık. İkiside yüzümü görmesiyle kaşlarını çatarken dudağımı ısırdım. Zaten kötü kötü bakıyorlardı şimdi izlemekten korktuğum korku filmindeki karakterlere benzediler.

Polat eliyle yüzümü avuçlayıp Can'a fırsat vermeden hızlıca konuştu.

"Ne oldu yüzüne şimdi? Benimki de soru, bilsen de hastaneye gideceğiz."

Ağzım açık baktım suratına, yüz kızarıklığı için hastaneye gideni ilk defa duymuştum.

"Ben götürürüm kardeşimi! Çek elini, kolunu ikizimden!"

Can'ın sinirle konuşmasıyla Polat'ta gözlerini kapattı sakin kalmaya çalışı gibi.

Şuanki gergin ortamı iliklerime kadar hissederken ağzımdan garip bir şey çıktı.

"Ehehehehehe"

"Yüzüm güneşte kızarıyor. O yüzden böyle oldu. Önemli bir şey yok yani. Yüzümü yıkayalım, yoğurt sürelim bir şeyim kalmaz."

Can'ın buna cevap olarak söyledikleriyle Polat'la benim 'sen salaksın' bakışlarına maruz kaldı.

"İyi de güneş yok ki."

"Etkisini sonradan belli ediyor olabilir mi acaba ikizim?"

Can'ın sessiz kalmasıyla bana kırıldığını anladım. Neyse onu da hallederiz bir şekilde. Hatta bulmuştum bile. Doğum günü hediyesini hala vermemiştim. Ve çok beğeniceğini düşünüyordum.


Bu fikirle kendi kendime gülümserken elimli yanlışıkla yanağıma vurdum. Yanağımın acımasıyla suratımı buruşturdum. Tabi böylece daha çok acımış oldu.

"Canını acıtmasına güzelim. Hadi gidelim annemlerin yanına da bir şey yapsınlar bari."

YİAAA GERÇEKTEN GÜZELİN MİYİM?
HEM SEN BENİM SÖZÜMÜ MÜ DİNLEDİN?

Gözlerimden kalp çıkararak ona bakarken Can burada olduğunu belli edercesine öksürdü. Ben Can'a şirince dudağımı büzüp üzgün bir şekilde ona bakıp koluna girdim. Onu yanıma çekme zamanıydı.


Polat'la başka zaman şey yapardık biz.


Can'ın omzuna başımı koymadan arkamızda kalan Polat'a dönüp öpücük attım. Onun gülümsemesiyle içli bir nefes verip önüme döndüm.

"Seviyor musun onu?"

Can'ın sorusuyla oturduğumuz masayı görmeye başladım. Masada sadece annem ve Neşe teyze vardı. Huzurla gülümseyip Can'ın omzundan kafamı hafifçe kaldırıp yanağını öptüm. Sesi mutsuz gelmişti. Üzülsün istemiyordum. Kafamı tekrar omzuna koyup konuştum.

"Öylesine güzel seviyorum ki seni, öylesine saf, öylesine derin ve 'öylesine' değil."


Özdemir Asaf'ın bu sözünü hep çok beğenir bunu bir gün sevdiğime söylemek isterdim. Aslında amacım bu değildi. Fakat ağzımdan çıkıvermişti işte. Hem Polat'ta duymuştur zaten, öyle çok uzak bir mesafe arkamızda değildi.


Masaya iyice yaklaştığımızda Can'ın kulağına konuştum.

"Lütfen söyleme olur mu? Biz söyleceğiz zamanı geldiğinde."

Kafasını belli belirsiz sallayan Can kendini bir sandalyeye attı. Şoku atlatamamıştı sanırım,Haklıydı.

Annem ve Neşe teyzenin beni görmesiyle telaşla yanıma gelmeleri bir oldu.

"Ne oldu annem yüzüne?"

"Kız bilmiyordur belki Meltem. Hemen hastaneye gidelim."

İkisine de tebessüm ettim. Polat'ın kime benzediğini anlamış olduk.

"Önemli bir şey değil Neşe teyze. Yüzüm güneşte kızarıyor. Yoğurt falan varsa geçer zaten hemen."


Neşe teyze elini omzuma koyup okşadı. Kafasını sallayıp evde yoğurt olduğunu söyledi. Polat'ı da yanında götürüp eve yürümeye başladılar.

Polat şimdi anlatır mıydı annesine bilmiyordum. Ama içimden bir ses anlatacağını söylüyordu. Annesinden bir şey saklayacağını hiç sanmıyordum.

Annemin elinden tutup sandalyeye otutturdum. İyi gözükmüyordu.
Beni de şöyle biri oturtabilir mi acaba?

"Anne babamlar nerede?"

Bakışlarımı etrafta gezdirirken kaşlarımı çattım. Gözükmüyorladı. Can'da söylediklerimle daha yeni fark  etti babamların olmadığını.
Annem ağzını açıp konuşacakken babamın sesini duydum.

Hızla sesin geldiği yöne bakarken hepsi dertli duruyordu. Bir şey olmuştu belliki. Üçümüzde ayağa kalkarken yanımıza gelmelerini bekledik.

Babam konuşacak gibi olurken suratımı fark etmiş olmalı ki kaşlarını çatıp suratıma dokunmamaya dikkat ederek inceledi yüzümü.

"Sen sormadan ben söyliyeyim baba. Yüzüm güneş yüzünden kızardı. Neşe teyze getirecek birazdan yoğurdu. Geçer zaten, önemli bir şey değil."


Valla şu yarım saatte yaşadıklarımla 10 yaş yaşlanmıştım. Zaten yüzüm acıyordu birde konuşup durmak zorunda kalmıştım.

Onur abim babamın yanına gelip her zamanki suratsız suratıyla yüzüme baktı. Gördükleriyle yüzünü buruşturur gibi olurken geri çekilip çenesini sıvazladı.

Neşe teyze ve Polat gelirken neden erkeklerin dertli olduğunu düşündüm. Ne olmuştu ki?

"Ne oldu baba? Yüzünüzden düşen bin parça."

Derin bir nefes veren babam anneme bakarak konuştu.

"Annem çok hasta olduğunu ve yanına gitmemizi istiyor. Çocuklarla birlikte gelmek zorundaymışız. Siz ona iyi gelirmişsiniz falan filan."

Gözlerim büyürken bugün neye yanacağımı gerçekten şaşırmıştım. Bir kere güzel bir an yaşadık onunda içine ettiler.

"Yada memlekete gitmemiz için yalan uyduruyor."

Aras abimin söyledikleriyle herkes ona bakarken omuzlarını kaldırıp indirdi ben bilmem gibisinden. Aslında doğru söylüyor olabilirdi. Fakat bunu oraya gitmeden öğrenemezdik.

Bana bakan birini hissettiğimde o kişi baktım bende. Polat üzgün gözlerle bana bakarken ben birazdan ağlıyacak gibi baktım. Harbiden olmayan psikolojim de gitmişti. Şimdi, şuracıkta ağlıyacaktım.







...




Nasıldı bölüm?

• Polat ve Melek?

• Can?

• Neşe teyze ve Meltem anne?

• Babamızın söyledikleri hakkında düşünceleriniz? Sizce babaanne Aras'ın dediği gibi yalan mı söylüyor?

● Finale yaklaşıyoruz. Şuan bir sayı veremem ama haberiz olsun.

● Şunu görmeden final olmasın dediğiniz bir sahne var mı?








Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum Melek'lerim⭐


Yeni HayatWhere stories live. Discover now