01

1.3K 109 152
                                    

"her şey iyi olacak, kiyoomi. söz veriyorum." babamın cenazesinde bunları kulağıma fısıldayan annem ondan yalnızca iki ay sonra vefat etmişti. tam anlamıyla bir başıma kalmıştım ve akrabalarımın beni istemediklerini yaydıkları enerjiden anlayabiliyordum. 

her şeyimi yitirmiş gibi hissettiğim ve halamın azarlarından kaçmak için evden kaçtığım zamanlarda yalnızca dokuz yaşındaydım. halamdan kaçar, evden oldukça uzak olan parka gider ve akşam saatlerine kadar geri dönmezdim. eniştem eve gelmeden önce evde olmaya dikkat ederdim çünkü üzerime halamdan daha çok düşüyordu. eğer tüm günü aç susuz uzak bir parkta geçirdiğimi öğrenirse bana değil halama kızardı. halamı sevmiyordum. onu düşünmüyordum da. fakat evliliklerinin benim yüzümden bozulması istediğim son şey bile değildi.

eniştem, halamın aksine gerçekten seviyordu beni. babamın yakın arkadaşıydı ve bana, babamın emanetiymişim gibi bakıyordu. üzerime titriyordu kısacası. belki de beni hiç olmamış ve olmayacak olan çocuğunun yerine koyduğundandı, bilemiyorum.

bu yüzden iyi olmadığım matematik derslerim için hocalar tutmakla kalmamış, sosyalleşme konusunda sıkıntılı olduğumu fark eder etmez iş arkadaşlarının çocuklarını benimle tanıştırmıştı. miya atsumu ile onuncu yaş günüme yalnızca on üç gün kala tanıştım. benim aksime hareketliydi ve voleybola düşkündü. fakat onun da ciddi bir arkadaş edinme problemi vardı. oldukça sinir bozucu tavırlara sahipti. anlayışsızdı. bu yüzden tanıştığımız ilk gün birbirimizin yüzüne bakmamaya kararlıydık.

o ilk gün, odama çıktığımızda kendisini benim yatağıma atmıştı iznimi almadan. onunla kavga etmek yerine kitaplığımdan bir kitap çekip pufuma oturmuştum.

yatağımda uzanmış topuyla oynarken sesini işittim. eniştemin yanındayken ismini söylemek dışında sesini duymama izin vermemişti. şimdiyse bir soru soruyordu bana.

"anne ve baban yok mu senin? neden burada bir besleme gibi kalıyorsun?"

kabul ediyorum, gerçekten sinirim bozulmuştu. şu an bile bunları yazarken gerçekten sinirleniyorum. çünkü bu konu en hassas noktalarımdan biri. 

gözlerimi tutmakta olduğum kitaptan ayırmayıp onu cevapsız bırakmayı istesem de bir şeyleri bilirse belki beni daha fazla rahatsız etmez diye düşünmüştüm. "öldüler." yalnızca bu kadardı söyleyeceklerim. havaya atıp atıp tuttuğu topu tutmuş ve yatakta doğrulmuştu. 

birbirimize bir süre anlamsız bakışlar attıktan sonra miya atsumu yüksek bir kahkaha attı. aniden ayağa kalktığında biraz gerildiğimi kabul ediyorum. "sorumdan sonra ağlamanı falan bekliyordum." elindeki topu bu kez duvarıma atıp atıp tutmaya başladı. "bu kadar duygusuz olabileceğini düşünmüyordum."

yani anne ve babamı kaybettiğimi biliyordu. yalnızca damarıma basmak ve beni sinirlendirmek için yapmıştı bunu. aslını isterseniz anne ve babamı sorduğu kısım değildi o esnada beni sinirlendiren, besleme olduğumu söylemesiydi. birine yük olduğumu bilmek inanılmaz kötü hissettiriyordu beni. bu yüzdendi zaten on iki yaşımda çalışmaya başlamamın sebebi de.

miya atsumu ile bir daha görüşmeyeceğimi sanırken eniştemin düzenlediği sürpriz doğum günü partime de gelmişti kendisi. gerçekten sürpriz bir doğum günü partisiydi bu arada. hiçbir şeyden haberim yoktu. halam ve birkaç kadın evi süslerken ben eniştemle alışveriş merkezinde bowling oynuyordum çünkü. 

eve girdiğimde suratım asıktı çünkü o ağır topları kaldıramayıp berbat skorlar elde etmiştim. bu yüzden salona geçtiğimde aniden duyduğum şarkı ile irkilip gerçek dünyaya dönmüştüm. yenilgiyi unutup burnumun dibine sokulan pastaya şaşkınlıkla bakarken halam iki kez mumları üflemem gerektiğini söyledi bana.

anne ve babam meşgul iş adamlarıydı. bu yüzden doğum günlerim hatırlanmazdı bile. yani mumları üflerken bir dilek tutmam gerektiğini bile mumları üfledikten sonra atsumu'dan öğrenmiştim. 

bizden çokça küçük diğer çocuklardan bir şekilde kurtulup kendimizi bahçeye attığımızda ışık görmeyen bir yere ilerleyip çimlerin üzerine oturduk. yıldızlar görünmüyor olsa da orada olduklarını bildiğimiz için uzun süre gökyüzünü seyrettik.

"bence şimdi bile bir dilek dileyebilirsin." demişti bana. "sonuçta doğum günün hâlâ devam ediyor. dile gitsin."

dudaklarımı büzdüm. "ne dileyeceğimi bilmiyorum ki."

"hadi ama, çok istediğin bir şey yok mu? illaki vardır."

ama gerçekten de yoktu. çünkü isteyip isteyebileceğim her şeye sahiptim zaten. belki anne ve babamı kaybetmiştim ama benimle çok daha fazla ilgilenen eniştemi kazanmıştım. kendime ait bir odam, kocaman bir kitaplığım vardı.

"diledim." hiçbir şey dilememiş olsam da beni daraltıp duran atsumu'dan kurtulmak için yalan söylemiştim aslında. sonrasında ne kadar sorarsa sorsun söylersem gerçek olmayacağını söyledim ve böylece onu susturmayı başardım.

misafirleri evlerine uğurlarken halamın yanındaydım ve atsumu ile gösterişten ötürü birbirimize sarılmıştık. halam ile onun annesi bizim ilerde iyi arkadaşlar olacağımızı söylerlerken atsumu kulağıma fısıldamıştı. "ben de bir dilek diledim."

geri çekildiğinde şaşkınlıkla ona baktım. "iyi ama senin doğum günün bugün değil ki."

kocaman gülümseyip omzunu silkti. "dilek dilemek için doğum günlerimi beklememe ne gerek var ki?"

"ne diledin?" diye sordum merakla. gülümsemesi büyüdü ve omuzlarını tatlı bir şekilde silkti. "söylersem gerçekleşmez ki." dedi. güldüm.

işte miya atsumu ile böyle tanıştım. her ne kadar beni sonrasında bırakacak olsa da o dönemlerde yanımda kalan, desteğini esirgemeyen tek insandı. bu yüzden ona minnettarım ve beğenerek aldığım bu anı defterinde tamamen ona yer vermeye karar verdim.

-

ÇOK BEKLETTİM DİMİ ÖZÜR DİLERİM 

kırmızı kapaklı anı defteri # sakuatsuWhere stories live. Discover now