2, kelebek öpücükleri

371 12 63
                                    

"emin misin? başladığımızda duramayabilirim." bedenimi yatağa iterken kabul etmem veya reddetmem için zaman tanımamıştı yine. aralanıp-kapanan dudaklarımdan anlıyordu zaten.

ağır bir şekilde eğilerek boynuma kelebek öpücükleri kondurduğunda gözlerimi kapayarak başımı geriye atmama karşı koyamamıştım. bir yandan eli de tek parmağını gezdirmek için külotumu yana kaydırıyordu.

"sevgilin aptalın tekiydi." kelimelerim ağzımdan dökülerken söylediklerimin son kısmı iniltiye dönüşmüştü. yine de haklıydım, bukleli uzun saman rengi saçları beline kadar gelebilirdi, ve ya kalçaları kavranası güzellikte, kıvrımları özenli olabilirdi ama o ben değildi.

"yerime koyduğun ezikten mi bahsediyorsun?" derin sesinin etkilemesine izin vermemek zor ama köprücük kemiklerime bıraktığı ıslak öpücükler nefes kesiciydi. bi eli belimi daha sıkı kavrarken diğerini de boynumun yanına, yatağa yaslamıştı. altında haraketlendirdiğim beden yüzünden kesik inlemelerimiz odayı dolduruyordu.

"şoförün ne zaman dönecek?" gözlerimi kapatıp hatırlamaya çalışıyordum ama vücudumda hissettiğim baskı yüzünden tutarlı kelimeler kuramıyordum. "söyle", eteğimin altından geçiriği eliyle kalçalarımı yumuşak bir şekilde sıkarken ellerim kollarına tutunmuştu.

"yedi olmalı" diye sızlanmayı başarmıştım, mırıldanarak kolunu süsleyen rolex'ine baktı ve belinden kendisine daha da yaklaştırdı. "şimdilerde mi?" sadece küçük boşluğu doldurmak için beni daha çok tahrik ediyordu. "dur" diye fısıldamış ve inlemelerimi önlemek adına dudaklarımı sertçe ısırmıştım.

beklediğim gibi telefonum çalmaya başlamıştı ve ben ellerimle benden uzakta yatağın üzerinde olan telefonuma uzanmayı denemek zorundaydım. zordu, izin vermiyordu. göğüslerime kadar yol çizen dudakları bacaklarımın titremesine neden oluyor, ellerimin omuzunda birleşmesine engel olamıyordu.

"yoongi," tırnaklarımı omuzlarına geçirirken, ellerimle gömleğini buruşturuyordum. tüm ilgisini gögüslerime vermişti. "sana söylemiştim, başlarsak durmam- ah siktir! zor." göğüslerimden birinin esnek derisinin her yerine biberler şeklinde öpücükler bırakırken, bacaklarımın ileri-geri gitmesiyle yanaşı elimi de olabildiğince telefonuma doğru ulaştırmaya çalışıyordum. arada çarşafı sıkıyor, yeniden parmaklarımla telefonu elime almayı deniyordum. çabalayan elimi kavrayıp boynumun tam yanına sıkı bir şekilde yerleştirdiğinde, yüzüme çarpan nefeslerini içime çekmiştim.

"şu an meşgulsün!" yüzüme doğru hırlamasını es geçerek, elimi kurtarmaya çalışıyordum. yüzünü buruşturarak telefonu kendi eliyle bana verdiğinde üzerimden ağır haraketlerle ayrılıyordu.

"jennie birşey mi oldu, iyi misin?" taeyong'un endişeli ses tonu, yoongi'nin bana bakmadan önce alay etmesine neden olmuştu, "ona iyi olup olmadığını söyle," gözlerim gözlerini bulduğunda konuşmaya devam etmişti, "değil misin?"

"iyiyim taeyong," yavaştan ayaklandığımda, yoongi de yatakta oturur konuma gelmişti. göz kontaktını kesmeden elimi yanağında gezdirerek, "çok iyiyim." diye yanıtlarımı tamamlamıştım. sırıtması büyürken huylandığını hissediyordum. "geliyorum, bir kaç dakika bekleteceğim için de şimdiden üzgünüm."

"burada bekliyorum sorun değil" konuşmaya son verdiğimde, beni tek bacağı arasına alan yoonginin başını göğüslerime ve karnıma sürtmesiyle kıkırdamış ellerimle çenesini yukarı kaldırmıştım. "ona meşgül olduğunu söyleyebilirdin." diye iç geçirmesine gözlerimi kısarak cevap vermiştim. "bana takıntılısın biliyorum, benden nefret etmeyi seviyorsun."

"seni sevmekten nefret ediyorum. zaten buraya sadece eve dönmek adına uçan ben değilim, özellikle beni görmek için uçtuğunu fark etmedim sanma." ellerimi çenesinden aşağı ensesinde duraksatdığımda bacaklarımın sızladığını hissediyordum. "saçma, arkadaşlarımla döndüğümü söylemiştim. sen döndün buraya, ve benim içindi."

"bunu inkar etmiyorum, sen de beni görmeye geldin." kıkırdamıştım. "o sarı kafayla birlikteyken bile aklındaki bendim." biliyordum bunu, tabii ki ondan haber tutuyordum.

"eminim , o seni öperken bile benim yaptığımı hayal ediyordun." gözlerim şaşkınla büyürken vücudumu arkaya vermiştim. ayaklanarak hızlı haraketlerle yeniden beni kendine çektiğinde, ellerimin göğüslerinde durmasına neden olmuştu.

"seni o kadar çok öpeceğim ki, o siktiğimin adını unutacaksın." onu taklit ederek burnumu burnuna sürtüğümde dudaklarımı aralamıştım. "ya hep fıstık ezmesi yersem?"

onaylı bir şekilde mırılandığında, bacağımı bacağına vurmuştum. "senin yer fıstığına karşı alerjin var, yoongi" gözlerini büyüterek açtığında kaşları çatılmıştı. "hiç başlama, jennie" sinirlenmesine kıkırdamıştım. en son böyle birşey olduğunda pespembe bir canavara dönmüştü. "pembe panter" diye kulağına doğru fısıldarken kahkahalara boğulmuştum. içinden isyan ettiğini duyuyordum.

telefonun ekran parlaklığına gözlerim giderken, ellerimi hızlı bir şekilde göğüslerinden çekmiştim. "gidiyor musun?"

"en son bu soruyu sorduğunda neyle bittiğini biliyoruz,"arkaya dönüp başımla onayladığımda cevaplamıştım. dudaklarını diliyle ıslatarken memnun bir ifadeyle yanıma gelmişti. eteğimin bacaklarımla beraber düzlükte olmasına özen gösteriyordu ama yaptığı tek şey kalçalarıma dokunmaktı, "hey, bu bir bahaneydi"

dudaklarını dudaklarıma değdirmeden önce mırıldanmıştı, "umarım şoförüne söyleyeceğin bahaneyi de biliyorsundur." kollarından kurtulmam sanırım eve ulaşmamın tek yoluydu. "yoongi.." 'ne' diye mırıldandığında, "gitmem-" sözümü bitirmeme engel olmuştu. "hayır, başka bir şey"

sanırım duymak istediği cevabı az-çok biliyordum. "ah tamam, seni seviyorum. kahretsin."

"bunu söylediğini duymaktan asla bıkmayacağım."

"sıra sende seni aptal!" kollarının belimi tutuşu hafiflediğinde kaşlarımı çatarak tekrar etmiştim. "evet?"

"hani şoför-" kısık gözlerimle yüzünü süzdüğümde boğazını temizlemişti. "ah tabii, seni seviyorum, kahretsin." beni taklit ediyordu.

––—

bu da böyle bir şey işte, okuyanlara teşekkürlerimi sunuyorum<33

caffeine kissesWhere stories live. Discover now